Atilla Yeşilada’nın bugünkü yazısı
Teknik olarak tatildeyim. Zor bir yazdan sonra all-you-can drink yerli alkol, güneş, kum ve kumarla bütünleşip detoks olmak için KKTC’nin yolunu tuttum. Dostlarım bana “Kıbrıs Çakalı” derler, çünkü rahmetli dedem Osman Cemal Rum mezaliminden başlamadan önce kaçarak Rahmetli Babaannem Rabia’yı sevmiş….ve…75 yıl kadar fast forward butonunu basılı tutalım..FÖŞ bu makaleyi yazmaya başlamıştır. Parantez olarak ayrıca Arnavut, Çerkez ve Kürt’üm. Ama tabii, DNA’m ruhen has Horasan Türkü’dür. Damarlarımda Orta Asya steplerinin….neyse konuyu uzatmayalım.
KKTC’de muhteşem bir Fazıl Say konseri izledim. Antik Salamis amfitiyatrosunda. Antik Yunanlılar çok iri-yarı adamlarmış, onların 5 bin kapasiteli inşa ettikleri mekanda biz 11 bin Kıbrıslı büyük coşku içinde büyük ustayı dinleyip coştuk. Fazıl Say konseri bana 2 şey öğretti. BİR, hakkaten yaşa, başa, taşa oturma. Taşa oturmaktan 2 gün bel ağrısı çektim. İKİ, dünya çapında bir virtüöz tarafından icra edilse de, Klasik Müzik bana ancak tofu salatası kadar keyif veriyor. Verin bana Stones’u, Gun’s’Roses’ı, hatta hiç olmazsa Steely Dan’i bütün gece takılayım, Mozart’ın birinci senfonisinin birinci andantesinde uykuya dalıyorum.