NEW York, Hollandalı göçmenler tarafından kurulduğu için adı eskiden New Amsterdam imiş.
Manhattan adasının Güney ucuna yerleşen göçmenler, kendilerini yerlilerden ve kasabaya girmesini istemedikleri insanlardan korumak için mahallelerinin etrafına bir duvar, yani sur inşa etmişler. Surun içe bakan tarafına da Sur Sokağı “Wall Street” demişler. Bundan 220 yıl önce bu sokakta “değerli kâğıt” işlemleri başlanmış ve burası bizim Tahtakale’ye benzemiş. Hollandalılar, Amsterdam’ı Avrupa’nın finansman merkezlerinden biri haline getirmiş bir milletti. Bu bilgi birikiminden yararlanarak Amerika’da kurdukları New Amsterdam’ı da Amerika’nın “Finans Merkezi” yapmışlar. İşte bugünlerde, pek de halk olmayan eylemcilerin “bankaları kurtarmayın, halkı kurtarın” diye nümayiş yapıkları Wall Street adlı cadde budur. Aslında kurtarılan Wall Street değil, halkın tasarruflarıdır.
MİLLİ GELİR VE SERVETİN DAĞILIMI
Toplum hayatında ortaya çıkan bütün itiş kakışlar, döner dolaşır sonunda “milli gelirin yeniden dağılımı” talebine dönüşür. Hocam Sadun Aren ekonomide 20 kadar temel soru alanı vardır; bunların başında da milli gelir dağılımı meselesi gelir derdi. Milli gelir dağılımın nesnel değişiyle “eşitlikçi” olmamasının sebebi de milli servetin eşitlikçi dağılmamış olmasıdır. Servetin kaynağı her zaman haklı kazançlar değildir. Hatta çoğunlukla ranttır. Rantın kaynağı da devletle kurulan ahbap çavuş ilişkileridir. Bu devletin tanımının içine, belediyeler, kamu bankaları, maliye ve merkez bankası da girer. Rant, milli geliri çoğaltan herhangi bir katma değer yaratmadan elde edilen kişisel gelir veya servet demektir.
SİYASİ İKTİDAR GEÇİCİ İKTİSADİ KALICI
Bu sebeple, iktidara gelenler öncelikle, rant yaratan mevkilere kendilerini veya yakınlarını oturturlar. Siyasi iktidar bir gün sona erer, ama menkul ve gayrimenkul servete bağlanan iktisadi iktidar ebediyen sürer. İktisadi iktidarın sürekliliği Amerika için de doğrudur. Bu gerçek, iktidara Cumhuriyetçilerin veya Demokratların gelmesiyle değişmez. Nitekim devletin banka kurtarmasına karşı çıkma şeklinde başlayan nümayişlerin sözcüleri sonunda baklayı ağızdan çıkarmış ve “milli servetin yeniden dağılımını” talep etmiştir.
KAMU BORCUNDA ALACAKLI AZINLIK BORÇLUSU ÇOĞUNLUK
Bir ülkenin cari açıkları hesaba katılmazsa, kamu borcunun hem alacaklısı, hem de borçlusu, o ülkenin halkıdır. Ama halk, tek değildir. Hemen her ülkede az sayıda aile, ulusal tasarrufun çoğunu yapar. Dolayısıyla devlet tahvillerinin büyük bir kısmına sahiptir. Kabaca, nüfusun yüzde 10’u mevduatın yüzde 90’ına sahiptir dense yanlış olmaz. Kamu borcu ve/veya cari açık artıyorsa; devlet, yerli ve yabancı tasarruf sahiplerinden ödünç alıp, fakirler için harcıyor denebilir. Bedava eğitim, bedava sağlık hizmeti, kısa sürede emeklilik, yeşil kart, zararına çalışan şehir içi ve şehirlerarası yolcu taşımacılığı v.s. Bu yöntem sürdürülemez olunca, kamu borcunu azaltmak için, öncelikle reel bütçe açığını kapamak gerekir. Bu da yukarıda sıralanan sosyal transferleri imkânsız kılar. Yani “olandan al – olmayana ver” muhabbeti bozulur. Hele, hele hem cari açığı düşürme hem de kamu borcunu azaltma aynı sırada yapılmak istenirse, devlet bütçesi bu kez “fakirden al-zengine ver” emme basma pompasına dönüşür.
Son Söz: Bağırmak, yanlışı doğru yapmaz.