Sonar Araştırma’nın 2011 yılına ait son kamuoyu yoklama anketinin sonuçları açıklandı. Burada AKP’nin oylarını yükselttiği, CHP’de yüzde 19,5’lara gerileyerek erime yaşandığı, MHP’nin de yüzde 16’lar seviyesinde gezdiği görülüyor. Oy oranlarına bazı itirazlar gelse de, Sonar bu konuda yöntemlerine ve bilimselliğine güvendiğim bir şirkettir.
Nitekim sokakta konuştuğunuzla, yansıyan oranlar da büyük ölçüde birbirini tutuyor. Esasen geçtiğimiz cuma günü yazdığım ‘Muhalefet üzerine’ başlıklı makalemdeki tespitlerle de sonuçların bütünleştiğini görüyorum. Bu nedenle partilerin buna itiraz etmek yerine, şapkalarını önüne koyup tekrar düşünmeleri gerektiğine inanıyorum. Özet şu: ‘Mış gibi muhalefet olmaz.’
Fakat yapılan araştırmanın sonuçlarında işin ekopolitik yanına ilişkin anlamakta güçlük çektiğim bir detay var. Vatandaşa öncelikli sorunlarının ne olduğu suali yöneltiliyor. Burada ekonominin ezici bir biçimde öne çıktığı görülüyor. O denli ki ülkenin en hassas olduğu nokta olan terör meselesi bile ekonomiye yönelik iki maddenin ardından üçüncü sıraya gerilemiş. Ama anlamadığım husus bu değil.
Ankete katılanların yüzde 53,6’sı önümüzdeki 6 ayda ekonominin daha kötü olacağını düşünüyor. Öyle ki eylül ayına göre daha kötü olacak diyenlerin yüzdesinin 6,1 puan arttığı gözleniyor. Türkiye’nin en büyük sorunu nedir diye sorulduğunda pahalılık, geçim sıkıntısı cevabını verenler, katılımcıların yüzde 72,7’sini oluşturuyor.
İkinci sırada ise düştüğü söylenen işsizlik geliyor. Oranı ise yüzde 63,6… Anketin dışına çıkalım ve Türkiye’de geçim sıkıntısının sağlamasını yapalım. Ülkede açlık sınırı 926 TL, yoksuzluk sınırı 2 bin 520 TL. Bu rakamlara kaç kişinin ulaşabildiğini takdirlerinize bırakıyorum. Ama büyük kalabalığın bu gerçeklere karşı ulaştığı rakam belli: Asgari ücret 630 TL… 12 milyon 750 bin kişinin yatağa aç girdiği bir ülkeden bahsediyoruz.
Peki bundan ne çıkar? Ülke kötü yönetiliyor demektir. Peki vatandaş da böyle mi düşünüyor? İşte anlayamadığım husus burada… Hükümeti başarılı bulanların oranı ne çıkıyor dersiniz? Yüzde 50,4… Eylül ayına göre yüzde 2,1’lik bir azalış olsa da rakam sizce de çelişkili değil mi?
Ya bu ülkede gerçekten kimse ekonomik sıkıntı yaşamıyor ya da partizanlık herkesin gözünü körertmiş, kendi gerçeklerini partinin gerçeklerinin önüne koyamıyor. Bakın burada ‘muhalefet mi var’ demeyin. Oy oranlarından bahsetmiyorum. Oradaki yüksekliği bu argümanla açıklamak mümkün. Ama bu kadar büyük sorunlar yaşanırken, ülkenin yarısının iktidarı başarılı görmesini açıklamak mümkün değil.
Yani tüm bu sorunlardan dünya krizini sorumlu tutuyor olamazlar. Eğer buna gerçekten inandıysalar, sürekli bu haberi pompalayan bir dostumun tabiriyle sınırlı sorumlu medyaya şapka çıkarırım. Bu insanlar kendi cebine de mi bakmaz? Hadi kendisininkine bakmaz, sağla solla çok ilgilenir, çevresindekilere de mi bakmaz?
Yani diyorsunuz ki bu sefaletin nedeni dünya… Buna inanıyorsanız, çok safsınız. Peki hükümet ne yapıyor? Bence bu sanallığın ardına sığınmış hem kekeme, hem geveze olarak ortada dolaşıyor. O zaman mizahla bitirelim:
Kekemenin biri bakkaldan içeri girmiş ve ‘babababana biiiiiir kuuuutuuu kiiibbbbrit’ demiş. Bakkal yanıtlamış: ‘Taaammmmam’. Tam o sırada bir başka müşteri gelmiş ve ‘bir margarin alabilir miyim’ diye sormuş. Bakkal istifini bozmadan ‘elbette, buyrun’ diye yanıt vermiş. Adam çıkınca kekeme sinirlenip ‘bbbeeeeniimmmle daaaalgaaa gegegeçmeye uuuutanmıyor muuusun’ diye çıkışmış. Bakkalın yanıtı şu: ‘Bebebennn sssseninle dadadalgaaa geggecmedim ki, ooonunla geeeeçtim.’
Şimdi tekrar soruyorum. Bizimle kim dalga geçiyor? Anlayan beri gelsin.