Allahtan seçilmedi!
Nerden bakarsanız bakın, oturup, kalkıp olimpiyatları kazanmadığımız ve İstanbul için hiç olmadı şimdilik(!) şükretmemiz gerekmez mi?
Hani bizler hep ekranlardan izler dururuz ama bunca müsabaka, bunca insanın İstanbul’a bir geldiğini düşünsenize?
Daha okulların açılma arifesinde bakın trafik ne hale geldi?
Zaten önüne gelenin ve kendi zevkine uygun diktiği, sözde gökdelenler, habis beton tümörler gibi tüm İstanbul’un görüntüsünü ne hale getirdiği hepimizin malumu iken birde olimpiyatları kazansaydık bakın o zaman ne hale gelecektik?
Şimdi bile cılız çıkan çevreci tepkiler ve bir nebze olsun duyarlı yurttaşlardan gelen destekler, eğer kazansaydık? Olimpiyat için mecburuz, yapılmazsa olmaz gerekçeleri ile kalan kıt yeşil alanlarda tümden elden çıkacak aynı zamanda ek nüfus artışını da beraberinde getirecekti.
Dost acı söyler diye bir söz vardır bizimki de bu hesap elbette!
Eğer başka, başka yerleşim yerlerinde, özelliklede İstanbul nüfusunu azaltıp, bu yeni bölgelere kaydıracak bir yapılaşmaya neden olsa idi amenna, ama zaten taşıma dövizle dönen bir ekonomik yapıda bu ek tesisler içinde, yap işlet devret modeli uygulanacağını ve sponsorların cirit attığı bir ortamı düşünürsek, ne derece bize katkı yapacağı da ayrı bir soru işaretidir.
Ülkenin bunca yerleşim yeri varken hala İstanbul, İzmit ve Marmara bölgesini tüm ülkenin, sanayi, finans, inşaat, imalat, nakliyat, ulaşım, iletişim ve bilişim merkezi yapmakta ki ısrarımıza bu bölgeler ve doğa ne kadar dayanabilecek?
Üçüncü köprü ve hava alanı elde kalmış son ormanımızı da ortadan ikiye ayırıp, tüm orman canlılarının yaşamını ve iki yol, arada ki bağlarını koparmakla kalmadı, birde dünya kadar ağacın yok olmasına neden oldu.
Keza Marmara ray ile ilk denemesi yapılan boğazın altından geçirilen raylı sistem de, acaba sonbaharda Karadeniz’den Marmara ve Ege ye geçen, ilkbaharda ise tam tersi bir göç izleyen lüfer, palamut ve diğer deniz canlılarını acaba nasıl etkileyecek? Sakın hadi canım sende demeyin ve tüm yukarıda söz konusu edilen konuları, orman mühendisleri, ziraatçılar veteriner ve bir sualtı bilimcileri ile görüşüp, araştırın işte o zaman bizi ya da bizden sonra gelecek nesilleri ve doğada yaşayan canlıları neler beklediği daha iyi anlaşılacaktır!
Daha bundan otuz, kırk yıl önce Marmara denizinde kaç çeşit ve dünyada benzeri olmayan balıkların yaşadığını bile unuttuk. Dünyada deniz canlılarının neslini tüketmek bize özgü bir başarıdır.
Birde kendimize teselli arıyoruz?
En azından finale kaldık, buda bir başarıdır(!)
Hele bir söylemimiz var ki evlere şenlik..
Madem kazanamadık bizde bu başarılarımızı tüm gücümüzle madalyalar taşırız..
Yani elenmesek ya da bir önceki olimpiyatlarda sporcularımız ve ya bizler, tüm gücümüzle mücadele etmiyor muyduk?
Hangi ortamda olursa olsun, tüm gerçek sporcular özelliklede milli takıma girmiş her dalda ki yarışmalar da var gücü ile yarışıp, madalya alıp, ülkesini onurlandırmak istemez mi?
Ne diyelim?
Ya aklımızı başımıza alıp, bilimsel değerleri kullanarak, gelecek nesillere güzel kentler ve doğal bir çevre bırakacağız ya da tüm bu güzellikleri bir enkaz, beton yığınları olarak onlara devredeceğiz…
Yetmiş beş milyon ülke insanı, İstanbul, İzmit körfezi ve Marmara bölgesine göç edinceye kadar bu doymak bilmez ve plansız yapılaşma, aymaz yıkım ve talan devam edecek anlaşılan?
Gene de bir yedi sene için de olsa, verilmiş sadakamız varmış, geçmiş olsun İstanbul!