Teşvik sistemi açıklandı, reel sektör açıklama yapmak için sıraya girdi: ‘Bütün sorunlara derman olacak.’ Ne zaman incelediniz, ne zaman okudunuz da tüm dertlere derman olacağını söylüyorsunuz? Ama yok, eminim açıklama yapanlar ve yapmayanlar da fişleniyordur.
Oysa Başbakan’ın sadece gelirler üzerinden çizdiği bir fotoğraf vardı. Yani kamunun borçlanma oranın düşmesinden bahsetti de, vatandaşın ve özel sektörün durumunu anlatmadı. İhracat gelirlerinin yıllar içinde ne kadar arttığını vurguladı da, ithalatın mahallesinden bile geçmedi.
Vergi muafiyetlerinden söz etti de, elektrik ve doğalgaz zamlarıyla gelen girdi maliyetlerinden artıştan hiç söz etmedi. Özel sektörün de böyle bir derdi ‘yok olsa gerek’ ki onlar da beyanatlarına şerh bile koymadılar ya da koyamadılar.
Oysa tüketicinin sadece bankalara borcu 222 milyar TL’yi bulan ülkenin özel sektörün durumunu da dün The Ecomonist Dergisi öyle bir ifadeyle ortaya koydu ki, insanın tüyleri diken diken oluyor. “Özel sektörü 10 cente bağımlı Türkiye”… Bunu en son 70 cente muhtaç günlerimizden hatırlarız.
Türkiye’deki reel sektörün gırtlağa kadar borçlu ve açık pozisyonda olduğunu zaten cümle alem biliyor. Asıl ürkütücü olan ifade ise yazının beklentiler kısmında geldi. Türkiye’nin bir an önce iş yapmayı kolaylaştırıcı reformlar yapması gerektiği, böylece yabancı sermayenin de ülkeye akın edebileceğini belirtildi.
Peki ne bu iş yapmayı kolaylaştırıcı reformlar. En büyük başlığı istihdam piyasası oluşturuyor. Cümle şu: “Bir neden birçok yönden şu katı güney Avrupa ekonomilerini andıran emek yasalarında olabilir.”
Yani diyorlar ki, ‘bize kılçıksız balık, sorunsuz istihdam piyasası yaratın.’ Böylece rekabetçi olacakmışız. İstihdamın üzerinde çok yük olduğu doğru mu doğru… Fakat kast edilen bedavaya çalışacak insanlar…
Yabancının aç karnını doyurabilmek için, bizim insanımızın açlık sınırının altında yaşaması ile tatmin olmamışlar. Daha büyük fedakârlık bekliyorlar. Sözleşmeli Türkiye bunun önemli bir ayağıdır. Bilhassa kamuda artan taşeronlaşma, hak kayıplarıyla çalışan insanlar, ‘Allah verdi, Allah aldı’ diye giden canlar, sigortasızlık gerçeği hep ortada…
Ekonomi yönetimi de bununla yetinmemiş olacak ki, sendikaları bağımlı hale getirip susturduktan sonra, şimdi de kıdem tazminatı uygulamasına geçmeye hazırlanıyorlar. Bu fon hangi niyetle anlatılırsa anlatılsın, gerçekten kimsenin devletten para alamadığı, ödenmeyen primler yüzünden mağdur olduğu bir sonucu önümüze koyacak. Türkiye’yi biraz tanıyorsanız, bunu tahmin etmek güç değil.
Peki hak kaybına uğramayıp, parası birikenler ne olacak? Onlara da işsiz kalmaları halinde tazminat fonundan faizsiz ve geri ödemesiz kaynak kullanabilme olanağı getiriliyor. Kartlarla soydukları yetmedi, şimdi de birikmişleri hortumlama başlayacaklar. Kredi kartı borcu nedeniyle işten atılmayı talep eden insanların yaşadığı Türkiye’de varın sonuçlarını siz düşünün.
IMF’nin sıkı politikalara mola verin, insanları rahatlatın ve önceliği istihdama verin dediği bir süreçte yine gelişmiş ülkelere başka, bizlere başka tavsiyeler sunuluyor. Anlamadığım ise bir iktidarın nasıl gözünü kırpmadan insanını köle, köle olanların da sessiz kaldığı…
Şimdi Başbakan ‘dindar nesil’ yaratacağından bahsediyor. Peki sormak gerekmiyor mu? İslamiyet’in ilk uygulaması neydi? Köleliği kaldırmak… Ilımlı İslam dedikleri bu olsa gerek. Ben ileri demokrasi gibi, bunu da anlamadım.