Bugün canım ülkemde iktidara sahip olanlar, virüs programı görüntüsü veriyor. Herkes bilgisayarında bir virüs programı bulundurur. Bu sayede kullanıcı dışarıdan gelen tehlikeler karşısında korunur.
Harici bir bellek ya da cd’yi bilgisayarınıza soktuğunuzda bu program uyarı verir. Sürümünü gerçekleştirdiğiniz program ya da aygıt, sizin için riskler barındırmaktadır. Elbette iyi bir operatör olarak ya o harici belleği çıkarır ya da virüs programını kullanarak risklerden arınmış hale getirirsiniz. Yani tehlike içeren dosyayı silersiniz.
Artık devleti yönetmek vaadiyle otaya çıkanlar ve sanki 9 yıldır kendileri yönetmiyormuş gibi davrananlar, ilk kez seçime giriyor edasında bol keseden lafta da olsa dağıtıyorlar. Oysa Türkiye ekonomisi ve siyaseti çok yorgun… Yıllardır süren baskılar ve iş dünyası üzerinde uygulanan sermaye dönüşümleri, en ufak ters bir görüşe bile tahammül edemeyecek noktaya ulaştılar.
Bunun en güzel örneğini 12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleşen referandum öncesinde yaşadık. Ne diyordu Başbakan? “Bitaraf olan bertaraf olur.” Yani diyordu ki ‘burası demokratik bir ülke, görüşünü açıkla. Eğer en demokratik şekilde benimle aynı düşünmüyorsan, gereğini yaparım.” O süreçteki TÜSİAD – Hükümet tartışmasını herkes hatırlayacaktır. Şimdi genel seçimlere gidiyoruz. The Economist ile içeriği bile anlamadan kavga edenler, şimdi de İnan Kıraç üzerinden hem Kıraç’a hem de kamuoyuna aba altından sopa gösteriyorlar.
Bir dost sohbetinde ana muhalefet partisinden yana tavır koyan İnan Kıraç, şimdi ufak ufak tehdit ediliyor. Önce yorum, Başbakan’dan geldi. ‘Söylenenler doğruysa, kendisi geleceğe yönelik bazı riskleri de üstlenmiş demektir.” Akabinde mahcubiyete ilişkin riskler gibi bir ifade kullanıp, buna da inanmamızı bekliyorsa, şüphesiz zekâmıza yönelik ciddi bir algı yanılması içinde olduğunu söylemek mümkün.
Ardından İnan Kıraç yanıt verdi ve ‘bunun dost sohbetinde paylaşılmış, kişisel kanaati olduğunu’ vurguladı. Biz tam mesele kapandı zannediyorduk ki, durumun hiç de öyle olmadığını gördük.
Çünkü Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan konuyu katıldığı bir TV programında kaşıdı. O kanallarda AKP’lilerin istemediği hiçbir sorunun sorulamayacağını bildiğimizden, burada bir mesaj kaygısı olduğunu ve bilhassa sordurulduğunu anlamak çok kolay. Bakan Babacan da riskten bahsetti ve işadamlarının siyaseten görüş bildirmesinin, kendileri adına sakıncalı durum doğurabileceğine atıfta bulundu. Bundan sonraki yasak savma cinsinden bahaneleri bir kenara koyup, işin özüne bakalım.
Ben gerek Başbakan Erdoğan’a, gerekse de Bakan Babacan’, direkt AKP iktidarını destekleyen, bunu da açıkça ifade eden onlarca işadamı, dernek, oda sayabilirim. Acaba aynı risk onlar için de geçerli mi? Hiç sanmam. Buradaki hesap belli… Hedef de İnan Kıraç değil. Tıpkı referandumda Ümit Boyner’in olmadığı gibi… Onlar üzerinden beklenti ve süreç yönetiyorlar. Fakat itiraf etmeliyim, bunu çok amatörce yapıyorlar. Ben yine de yanarım, yanarım, bu sahte külhanlığa pabuç bırakanlara yanarım.