94 Yıl Önceki Ruh

Türkiye’de son yıllarda yaşananlar insanları bunalttı. Herkeste bir ‘ne olacak’ ya da ‘artık çok geç’ havası vardı… Fakat 93 sene sonra toplanan bir kurultay, 94 yıl öncesinin 19 Mayıs ruhuyla ‘Milli Merkez’ olarak ortaya çıktı.

Öncelikle şunun altını çizmek gerekir ki, ‘önce vatan’ diyen insanların, ekonomiden siyasete, yaşananlardan kaygı duyanların ‘Atatürk’te Birleştik’ sloganıyla bir araya geliyor olması başlı başına önemsenmesi gereken bir durum.Her ne kadar merkezde birleşenler, merkez medya tarafından ısrarla görülmese de…

Fakat birleşmeyi daha da önemli kılan, köy köy anlatılan gerçeklerin, 23 Nisan’da Ankara’da toplanan Milli Merkez Kurultayı’nı ihtiyaç olarak ortaya çıkarmasıdır. Yani en mühim olan, talebin sokaktan, köylerden, insanlardan, Anadolu’dan gelmiş olmasıdır.

Bu birlikteliği önemli kılan bir diğer unsur da siyaset üstü, memleket kaygısı taşıyanlarca bir fotoğraf vermesi… Yani Hüsamettin Cindoruk da orada Mümtaz Soysal da… Ümit Kocasakal da orada Ufuk Söylemez de… Hasan Basri Özbey de orada Kamer Genç de… Türkiye Gençlik Birliği de orada DSP de… Tabana indiğinizde MHP’li de orada, Saadetli de… Daha burada sayamadığım kadar geniş bir yelpazeden bahsediyorum.

Tek dert var ‘vatan’… Tek yol var uzlaşı için: ‘Atatürk’te Birleşmek’. Ata’da birleşmek 1919 yılında Topkapı Sarayı’ndan ülkeyi teslim edenlerle, ona çanak tutan İstanbul Basını’na karşı verilen mücadelenin aynısının izlerini taşıyor.

Ata’da birleşmek, tüm kompleksleri, beklentileri bir kenara bırakıp, ‘vatandaki ateşi söndürmek için imece usulü kova taşımak’ anlamına geliyor. Ata’da birleşmek, bilim ve akıl unsurlarını her şeyin ötesine çıkarmak anlamına geliyor.

Ata’da birleşmek, farklı görüşleri bir kenara atıp ‘vatan’ diyerek ortak ülküde biraraya gelmek anlamına geliyor. Ve en önemlisi Ata’da birleşmek, 1919’da olduğu gibi bu kutsal Anadolu topraklarında hesabı olanların ve onların işbirlikçilerinin ayaklarının tir tir titremesi anlamına geliyor.

Ata’da birleşmek şu sözleri hatırlamak ve hatırlatmak anlamına geliyor:

“Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin!

Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.

Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”

Teşekkürler Türkiye… Gerçekten Anadolu olduğun için. Teşekkürler Türkiye.. Beni utandırmadığın için. Teşekkürler köylü Mehmet Amca, pazarcı Fatma Teyze, Mühendis Necati, ev kadını Zeliha…

Teşekkürler esnaf Hüseyin, öğrenci Kadir, işadamı Mustafa… Hepinize, sayamadıklarıma da, herkese teşekkürler… ‘Bir Millet Uyanıyor’un sadece film olmadığını kanıtladığınız için.

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir