Çalışmalara göre, çocukları, erken yaşta, başarılarına göre birbirinden ayıran bir eğitim sistemi tasarlamak adil değildir.
Almanya’nın 4+6+2 zorunlu eğitim sistemi adil değildi. 2000 yılından beri tam da o nedenle bir dizi değişiklik yapılıyor. 4+4+4 eğitim sistemi de adil olmayacaktır. Eğitim sistemi, yoksulların çocuklarını yoksul olmak zorunda bırakmamalıdır. Almanya’daki öyleydi. Gelin açıklıkla adını koyayım, yapılan çalışmalara göre, çocukları, erken yaşta, başarılarına göre birbirinden ayıran bir eğitim sistemi tasarlamak adil değildir. Eğitimde fırsat eşitliğine de aykırıdır. Eğitimle gelmesi gereken fırsat eşitliğine de aykırıdır. Alman eğitim sisteminde 2000 yılından bugüne yapılan reformlara böyle bakılmalıdır. Ben oradaki reform çalışmalarının Türkiye için de son derece manalı olduğunu düşünüyorum. Buna ilişkin iki tane delilim var. Merak edenleri aşağıya beklerim, efendim.
Üç ayrı okul tipiÂ
TEPAV iktisatçılarından Ali Sökmen’in Alman eğitim sistemi ile ilgili bir çalışması zaten TEPAV web sitesinde var. Meselenin ayrıntılarını okumak isteyenler oraya bakabilir. Ben müsaadenizle öncelikle birkaç noktanın altını çizeyim.
Birincisi, Almanya’da on iki yıl zorunlu eğitim vardır. İkincisi, sistem kesintisiz değil, kademeli bir eğitim olarak tasarlanmıştır. Kademeler, 4+4+4 değil, 4+6+2 şeklindedir. Ancak orada da ayrıştırma erken yaşta yapılmaktadır. Almanya’da öğrencilerin başarı düzeylerine göre üç ayrı okul tipi vardır. En başarısız öğrencileri erken yaşta toplayan Hauptschule’ye düşenler üniversite okuma şansını küçük yaştan kaybetmektedirler. Eğitim sisteminin özü, en başarısızlara destek olmak değil, bir nevi, başarısızların başarılıları engellememesini temin etmektir. Bu amaçla, ortada sıkı bir ayrıştırma vardır. Gördüğüm budur.
Üçüncüsü, Almanya’daki Almanların yüzde 35’i, Almanyalı Türk öğrencilerin ise yüzde 75’i, eziklerin gittiği Hauptschule’ye gitmektedirler. En üst seviye okul olan Gymnasium’da ise, bu oranlar, sırasıyla, yüzde 34’e, yüzde 8’dir. Neden? Yoksul ailelerden gelmektedirler ve eğitim dili olan Almancayı yeterince öğrenmeden okula gitmektedirler. Anadilleri farklıdır.
Dördüncüsü, Almanya için şok 2000 yılındaki PISA test skorları olmuştur. Almanya’nın performansının OECD ortalamasının altında kalması, Almanları harekete geçirmiştir. Ne yapmışlardır? Okullar için bir kalite kontrol mekanizması oluşturmuşlar, erken yaşta ayrıştırmayı engellemeye başlamışlar, göçmen öğrenciler için okullara ek Almanca dersleri koymuşlar, anaokulu uygulamasına geçmişler ve öğrenciler için okulda geçirilen süreyi yarım günden tam güne yükseltmişlerdir. Beşincisi, sonuçta ne olmuştur? 2009 yılında PISA okuma skorları göçmen öğrenciler için de ciddi biçimde yükselmiştir.
Şimdi müsaadenizle buradan konunun Türkiye ile ilgisini gösteren üç delil sunayım: Birincisi, Almanyalı Türklerin PISA skorlarının Türkiyeli Türklerden daha kötü olmasını beklemiyordum. Ama öyledir. Evde konuşulan anadili, eğitim dili ile aynı olmayan öğrencilerin performansının nasıl olduğunu merak edenlerin Almanya’nın PISA skorlarına daha bir dikkatle bakmasında fayda vardır. Türkiye’de bu eğitim dili/anadil meselesi üzerinde, siyasi olmayan bir biçimde durmakta fayda vardır. Bu, Türkiye ile ilgili olarak, eğitim açısından, tartışılması gereken ilk noktadır. İkincisi, çocuk yoksulluğu, Türkiye’de, OECD ortalamasından iki kat yüksektir. OECD ülkelerinde, toplam çocuk nüfusunun yüzde 12’si yoksul ailelerde yetişirken, bu oran Türkiye’de yüzde 24’tür. Bu çocuklar Türkiye’nin geleceğidir. Onların iyi yetişmesi demek, Türkiye ekonomisinin güçlü olması demektir. Yoksul çocukların erken yaştaki başarısızlıkları veri kabul edilmemeli, onlara daha başarılı olabilme fırsatı verilmelidir. Bunun yolu, eğitimde ayrıştırmayı erken yaşta yapmamaktan geçmektedir. Ayrıştırmayı erken yaşta yapan Almanya’nın düşük PISA skorları ortadadır. Üçüncü tespitim, ilk ikinin devamıdır. Yoksul ailelerde yetişen çocukların, bir de anadilleri eğitim dilinden farklıysa, vaziyet onlar için iki kere kötü olmaktadır. Türkiye, hiç kimseyi geride bırakmamalıdır. Kimse yarışa geriden başlamamalıdır.
4+4+4 ile ilgili olarak sakin kafayla düşünmek gerekmektedir. Eğitim sisteminin tasarımında siyasi gerekçelerin değil, aklın ön planda tutulmasında fayda vardır.