Kıpraşma gazlarım… İşte Türkiye’nin yeni emniyet anlayışı bu… Teröristsen sorun yok. İstediğin gibi kutlama da yapıyorsun, gösteri de… Ama işsizliğe, dış politikaya, hukuksuzluğa, hatta sinemana sahip çıkıyorsan gazı yiyorsun.
Fakat bu toprak Anadolu… Her ne kadar olay nahoş olsa da, işlemi yapan çığrından çıkıyor ve ortaya kendi içinde trajikomik bir resim peydah oluyor. Aslında toplumun her katmanından tepki alan polisin biber gazlı eylemi fıkravari bir hal bile almaya başladı.
Kayseri’de vatandaşın otomobiline yılan giriyor ve bunun üzerine 155’i arayıp, polisten yardım istiyor. Polis ise yılan 2 metre olduğu tahmin edilse de, ‘yılanın başı küçükken ezilmeli’ diyerek, 12 Eylül’den kalma ‘huzur ve güven ortamını’ alışageldiği yöntemle sağlıyor.
Yılanı çıkarmak için otomobilin içine biber gazı sıkıyorlar. Ama nafile… Bu kahramanca (!) eyleme rağmen yılan bulunamıyor. Korkarım bundan sonra yılanın uluslararası istihbarat örgütüyle bağlantısı araştırılacak, hakkında arama kararı çıkarılacak ve belki de Interpol’den kırmızı bültenle arama talep edilecektir.
Bu işin komik tarafı… Eğitim aşamasına baktığınızda ise trajedi başlıyor. Uşak Belediyesi, zabıta memurlarını biber gazının dayanılmaz hafifliğinden yararlandırmak istiyorlar. Bu amaçla da işin uzmanı (!) Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’nden eğitim yardımı talep ediyorlar.
Memurlar diziliyor, uzman (!) karşılarına geçiyor. Takriben 20 cm mesafeden memurların gözünün içine gaz sıkıyor. Gazı yiyen memur da eğitilmiş hale gelip, vatandaşa nasıl gaz sıkacağını öğreniyor.
Anlıyoruz ki, polise de benzer bir eğitim veriliyor. Eğitimin seviyesi de bu olunca Türkiye’nin sokakları iğrenç bir gaz anarşisiyle muhatap oluyor. Bakana sorarsanız son derece sağlığa uygun. Ama bazı milletvekilleri gazı meclis salonuna götürüp tattırmak isteyince, tırım tırım kaçıyor.
Zihniyet kontrolden çıkınca elbette acı olaylar da yaşanıyor. 2011 yılında Başbakan’ı protesto edenler arasında olan ve yediği gazdan hayatını kaybeden Metin Lokumcu’yu hatırlayacaksınız. Dava süreci devam ediyor. Ama bakanlığın verdiği savunma evlere şenlik.
Bakanlığın Avukatı Ahmet Saraç’a göre bir eyleme katılan her şeyi hak ediyor. Ölmeyi bile… Aileyi de kendi kusuruna dayanarak hak elde etmeye çalışmakla suçluyor. Yani diyor ki, kanunun sana verdiği yetkiyi kullanıp, bir şeyi protesto etmek adına bir eyleme katılırsan, yaralanırsan veya ölürsen ‘hak ettin’.
İşte bir ileri demokrasi hamlesi daha… Peki polisin her önüne gelene gaz sıkıp, en hafif haliyle ağlatması, yaralaması ya da öldürmesini sağlayan biber gazı ile ilgili 74 milyon insan olarak ne yapıyoruz?
Yaklaşımınız ne bilmiyorum ama parasını ödüyoruz. Takvim Gazetesi’nde yer alan habere göre kilosu 62 dolar olan ve ithal ettiğimiz biber gazı için 12 yılda, 2 bin yılının başından 2012 yılının ortasına kadar 21 milyon dolar ödedik.
Fakat israf etmemek için de 1 Mayıs olaylarında 2 bin kapsülü teneffüs ettik. Neden? Yine habere göre son kullanma tarihi Ağustos 2013 imiş. Yani bizi düşünüyorlar. Paramız boşa gitmesin diye de, parayı ödeyene kullandırıyorlar.
Asıl soru şu: Bunların ABD menşeiyle Brezilya’da üretildiği söyleniyor da, Türkiye’ye kim getiriyor? Bakanlık ithalatçısını da açıklarsa, kime teşekkür edeceğimizi veya kimi zengin ettiğimizi bilelim.
Başbakan malumunuz ABD’den yeni geldi. Burada ABD Başkanı Obama ile 2,5 saat toplantı yaptığını da açıkladı. Peki bu biber gazı meselesi orada gündeme geldi mi? Mesela Obama, ‘nasıl beceriyorsunuz’ demiş olabilir.
Çünkü ABD’de biber gazı çok pahalıya mal oluyor. ABD’deki ‘Wall Street’i işgal et’ eylemleri sırasında California Üniversitesi’nde 18 Kasım 2011’de sivil itaatsizlik eylemi yapan öğrencilere kısa mesafeden biber gazı sıkan polis memuru John Pike açığa alındı. Kamu davası açmasınlar diye de anlaşma yapıldı.
Basına yansıdığı kadarıyla şiddete uğrayan öğrencilere 30 bin dolar verileceği, mahkeme giderleri ve ek tazminatlarla okul yönetimine bu işin 1 milyon dolara mal olduğu belirtildi. Okul yönetiminin öğrencilere tek tek yazacağı özür mektubu da cabası…
Acaba her fırsatta polisi çağırıp, öğrenciyi gazlatan bizim üniversite yöneticilerimiz bu tazminat hakkında ne der bilmiyorum ama bence Obama, Erdoğan’a sormuştur? “Hem suçlu, hem güçlü nasıl oluyorsunuz?”
Oysa yanıtı o kadar belli ki: Obama kendi ülkesinde dışında bizzat ABD’nin yaptığı uygulamalara baksın. Hukuk rafa kalkıp, demokrasi de ilerleyince insanda böyle geçici bir güç zehirlenmesi oluyor. O zaman da yönetenlerin gözüne perde, vatandaşın gözüne gaz iniyor.
Dönelim 21 milyon dolara… Madem harcadınız; bari parayı haklarını aramak için sendika kurmaya çalışan ya da üç kuruşa 7 / 24 çalıştırdığınız polislere verseydiniz. Belki o zaman ev sahibine veya geçim sıkıntısına kızıp, hırsını hakkını arayandan çıkarmalarını önlerdiniz. Ama siz ne yaptınız? Muamelede eşitlik. Hak arayan polisi de kapının önüne koydunuz. Size de en ilerisinden bu yakışır.