Türkiye’nin 65. Hükümeti’ni oluşturacak kadro açıklandı. Şimdi sıra Meclis’ten alınacak güvenoyuna geldi. Bu yapı içerisinde onun da çok sorun teşkil edeceğini sanmıyorum. Binali Yıldırım’ı bakanlığı döneminden tanıyoruz. Aynı fikri paylaşmasanız da oturup, konuşulabilecek bir insan.
Elbette öte yandan gemicilikteki aile performansı, 40 milyar dolar harcanarak yapılan otoyol ve köprülerin 5,7 milyar dolara satılmaya kalkıldığındaki sessizliği, bulut teknolojisinden bahsederken ‘birileri üretir, siz kullanın, fazla da aklınızı yormayın’ açıklamaları başta olmak üzere performansını biliyoruz. O da madalyonun öbür yüzü.
Her şeye rağmen Türkiye adına umarım başarılı olur da, gerçekten hükümetin başı mı o tartışılır. Tıpkı Davutoğlu gibi kendi kabinesini açıklarken bir numaraya kendisini koyması, ‘Bir; Binali Yıldırım Başbakan’ diye sayması manidar. Davutoğlu açıklarken de söylemiştim. İnsan başkanlık edeceği bir ekibi sayarken, adını söylemez. Çünkü o kendisine aittir.
Ne var ki ilk grup toplantısındaki Cumhurbaşkanı Erdoğan’a olan atfı, ilk Bakanlar Kurulu’nu Beştepe’de yapıyor olması gibi bir dizi etkenle bu kabinenin ona ait olmadığını zaten anlıyoruz. Bu nedenle sözüm Binali Yıldırım’a değil.
Peki, kime? Davutoğlu seçildiğinde yerlere kapanıp, yapısal reformlar diye adı var kendi yok masala bel bağlayıp, övgüler düzenlere. Şimdi aynı isimler, Binali Yıldırım için methiyeler düzüyor. ‘Kral öldü, yaşasın yeni kral.’ Fakat hepimiz biliyoruz ki mesajları Yıldırım’a değil, Beştepe’ye… Bağlılıklarını bildiriyorlar.
Kabinede bu kadar ekonomi kurmayının olmasından memnuniyet duyanlar, Türkiye’nin bu yeni solukla ihracattan turizme her alanda atılım yapacağını söyleyenler vs. vs. vs. Sanki 13 yıl sonra seçimler yapıldı; yıllardır bu ülkeyi yönetenler gitti; yerine yenileri geldi de umut saçıyorlar.
Kabinedeki ekonomi kurmaylarına tek tek baktığınızda farklı olan ne? 13 yıllık başarılı ekonomi palavrasının ucundan kıyısından bulaşmış isimlerden yeni bir koro kurulmuş, şarkıyı seyirciler söylüyor. Madem her şey kötü durumdaydı ve bu hükümet her şeyi düzeltmek gibi bir performans sergileyecek de, 13 yıldır ülkeyi kim yönetiyordu ya da yönetemiyordu?
Bakan diye ortaya saçılmış isimlerin daha önceki görevlerinde ülke ekonomisini getirdikleri fiyasko ortada. Üretim ekonomisi diye adını kirlettikleri kavramı da Mehmet Şimşek tercihiyle netleştirdiler. Yani doğru ya da yanlış kendi içlerinde de çelişiyorlar.
Elbette bu çelişki sadece söylemleri dikkate aldığınızda yaşanıyor. Reel sektörü inşaattan, Şimşek’i de sıcak para kapısından ibaret gördükleri için tutarlılık söz konusu. Peki, şimdi soruyorum: Bu hükümet ne yapacak da ihraca pazarlarının tekrar kazanılması sağlayacak?
Bu hükümet 13 yıldan farklı hangi özelliklere sahip de, dünyadan Türkiye’ye, dünya gerçeklerinin tersine para akmasını sağlayacak? Bu hükümet nasıl bir zihniyet değişimi gösterecek de, ilk sırasındaki kişinni ‘buluta kafayı takmayın, kullanın’ noktasından katma değer üreten ekonomi haline dönüşecek?
Bunların hiçbiri olmayacak. Çünkü ne üretim ekonomisi konusunda samimiler, ne gerçekten dış pazarlarda işi olumlu seviyeye götürecek bir kredibiliteleri var. Ne de çok beyin fırtınası yapma ehliyetine sahipler.
Zira hepsinin aklı ipotek altında… Hiçbiri BeÅŸtepe ve kıymeti kendinden menkul danışmanlarının ötesinde düşünme yetkisine sahip deÄŸiller. Yani aklı yettiÄŸince yine bir kiÅŸi söyleyecek, onlar yapacak. Aksini söylemek sadece saflıktır. Ä°ktidarın saflık hastalığı bulaşıcı ise bilemeyeceÄŸim.
Ne güzel söylemişti bir toplantıda Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan: ‘Hiç kimse herkes kadar akıllı değildir.’ Peki, siz ortada herkes görüyor musunuz? O zaman bu şamata ne? Neyin beklenti yönetimini yapıyorsunuz?