Mecburiyetten

GEL de Mazhar, Fuat, Özkan’ı anma. İnsan kendisinin bile onaylamadığı bir şey yapıyorsa, rahatlamak için böyle demez mi?

Türk ekonomisinin yapısal hastalığı “cari açık”tır. Kısaca, elde ettiğimiz döviz gelirlerinden daha fazla döviz giderimiz olmasıdır. Tüm krizler bundan çıkmıştır. Bu husus, Osmanlı’dan beri böyledir. Osmanlı Devleti, zaptettiği ülkelerden “harç” alarak geçimini sürdürmüştü. Ordusu zayıflayınca, harç alamaz hale geldi. Çareyi güçlü ülkelerden “borç” almakta buldu ve battı. Nitekim 1881’de Muharrem Kararnamesi ile “Düyunu Umumiye-i Osmaniye” adlı bir teşkilat kurarak maliyesini 7 büyük devlete teslim etti. Halen tasfiyesi devam eden “Cumhuriyet”i kuranlar, bu tecrübeden ders çıkararak “namerde muhtaç olmamak” ilkesiyle hareket ettiler. Ancak bu devrimci ruh devam etmedi. Yerine “biz borç almaya mecburuz, sermaye birikimi için borç almamız şart çünkü yeterince tasarruf etmiyoruz, cari açık olması mecburiyetten” zihniyeti geçti. Bu “iktisat politikası” halen yürürlüktedir.

KİM TASARRUF EDER
Bir ulusal ekonomi üç kesimden oluşur. 1. Kamu, 2. Şirketler ve 3. Hane halkı. Bu üç kesimin tasarrufları toplamı, ulusal tasarruf eder. Serbest piyasa ekonomisinde kamu yatırımları “özelleştirme” politikası gereği özel kesim tarafından yapılır olmuştur. Yani kamunun tasarruf (yatırım) zorunluluğu azalmıştır. Buna rağmen az da olsa bütçe açığı vardır. Ama her ülkede devlet bütçesi kural olarak açık verir. Açık da devlet tahvili ihraç edilerek halktan toplanan parayla kapatılır. Zaten “bütçe fazlası” devletin halktan gereğinden fazla vergi alması demektir. Şirketlere gelince; bunlar kapasite büyütmek, verim arttırmak ve yeni işler için yatırım yapar. Bu yatırımlar için gerekli paranın azı, kârla; çoğu borçla karşılanır. Borcun kaynağı da bankalara yatan halkın tasarrufudur. Zihnimize yazalım: gönüllü veya metazori “ulusal tasarrufu” halk yapar.

TÜKETİM NASIL ARTAR
Hane halkı, yani aileler veya bireyler “ihtiyat saiki” ile tasarruf eder. Hem kendisinin hem ailesin gelecekte aç ve açıkta kalmaması ve hatta refah içinde yaşaması için, bugünkü kazacının tümünü tüketmez, bir kısmını biriktirir ve onu “servet” haline dönüştürür. Eğer bir ülkede, o ülkeye giren yabancı tasarruflar (yani cari açık finansmanı) sayesinde “arsa-borsa-faiz” rantları artıyor ve kişiler yorulmadan zenginleşiyorsa tüketimlerini arttırırlar. Buna iktisatçılar “servet etkisi” diyorlar. Üstelik o ülkede ucuz döviz ile ithal tüketim malları çok ucuza satılıyorsa, tüketim daha da artar. Sonra da gelsin “cari açık veriyoruz, mecburiyetten; çünkü tasarruf oranı düşük” zırvalaması.
Son Söz: Cari açık finanse edildiği sürece tasarruf artmaz.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir