Bir okurum, “Yav, baydım beee. Biraz da iyimser bir şeyler yaz, Pembe Kuğular’dan bahset” demiş. Emriniz olur, geçirdiğim zor ameliyattan sonra artık ben sadece sizin için varım. Zaman makinamıza girelim, ve 3 Ocak 2013’e dönelim. Size o gün yazacağım makaleyi şimdiden göstereyim:
Kriz Yılı Tahmini Benim Popişimde Patladı
2011’in sonunda kaleme aldığım makalelere bakıyorum, “Kriz çıkacak” diye yüksek sesle bağırmışım. Halbuki Türkiye ekonomisi ve piyasaları son onyılın ne parlak performansını segilediği bir yılı kapattı. “Nerde yanıldım, nerde hata ettim?” gibi sorularla özgüvenimi erozyona uğratacağımı sananlar aldanıyor. Ben bu piyasalarda şöhretimi 1999’da Rusya hem morataryum hem devaluasyon ilan etmeden 4 saat öne “Rusya’da kriz filan yok. Şimdi gidin ve rahat bir hafta sonu geçirin. Kriz olacaksa, önce ben duyarım ve size haber veririm” diye yazarak yapmış bir FÖŞ’üm (Fevkalada Özel Şahıs). Zaten, yazılarım kesinlikle tahmin niteliği taşımaz. Toplumsal huzursuzluk ve manevi çöküntüyü hızlandırmak için CIA tarafından bedeli ödenen anarşiye geçiş projesine destek amacıyla yazılmıştır.
Ama, geçen senenin sonunda beni hataya düşüren bazı varsayımların nasıl aniden değiştiğini anlatarak kendimi savunmak isterim. Beni en çok şaşırtan, dört partinin yeni anayasada uzlaşması oldu. Aleviler’in ibadet hakkını tanıyarak huzur getiren, Kürtler’in de anayasal haklarını istisnasız tanıyarak PKK terör örgütünü bitiren, hem de toplumun geniş kesimlerinde AKP’nin otoriter bir rejimin yolunu yaptığı kaygısını bertaraf eden yeni anayasa Türkiye’ye 50 yıl yeter. Suriye’de Esat’ın devrilmesi ve Ankara’nın girişimleri ile Bağdat’ta kurulan milli mütabakat hükümeti de politik riskleri azaltırken, ihracatımızda patlamaya neden oldu.
AB, tahmin ettiğim gibi resesyonda, ve bu kafayla giderlerse de ebediyen öyle kalacak şerefsizler. KKTC’yi Arap Birliği tanıdı diye bizimle müzakereleri donduran Haçlı Kalıntılatı’na mustahaktır. Ancak, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya artan ihracatın AB kayıplarını gidermesi umduğumdan çok daha çabuk gerçekleşti. Bu değişimde yıl boyunca gerçekleştirilen yapısal reformların büyük payı var. Türkiye artık her sene kuru yükselterek rekabet edemeyeceğini, tek çarenin işgücü verimliliğini artırmak olduğunu gördü. İthal ikamesi üretimi destekleyen akılcı teşvikler, enerji tassarruf önlemleri, işçgücü piyasasında esnekliği artıran iki büyük kanun ve tabii en son olarak da vergi rejiminin yenilenmesiyle namusuyla çalışanın daha fazla kazandığı Türkiye’nin yolunu açan TBMM’ne teşekkürler.
Tabii, TCMB Başkanı Erdem Başçı ve Ali Babacan’ın 7 Ocak Pazartesi günü yaptığı tarihi ortak açıklamayla cari açık sorunun kökünü kazımak da son derece yararlıydı. Başçı’nın gözyaşları içinde post-modern para politikasının iflasını kabul edip mertçe faizleri 300 baz puan yükseltmesi, karşılığında Babacan’ın istikrarı korumak için 2012 yılında tüm bütçe harcamalarını nominal olarak dondurulduğunu açıklaması akılalmazdı. Önce piyasalarda doping etkisi yaparak sıcak parayı çekti, ardından iç talebi hızla soğutarak cari açığın sene sonunda 40 milyar dolar ya da GSYIH’ın %4.5’ü gibi yönetilebilir bir düzeye inmesinde başrolu oynadı yapısal reformlar ve yeni makro-politika bileşimi.
Yazının devamı için BURAYI ziyaret ediniz.
Benim hala anlamadığım birşey var. Ciddi bir kriz var bunu herkez görüyor. Bakıyorum insanlar herşey çokgüzelmiş gibi davranıyor. İyide yok kabul edince kriz yok olmuyorki. Krizin hafif atlatılması için küçülme lazım verimliliğin artması lazım hiç biri olmuyor. Bu davranış rasyonel değil bu gidişle zincirleme kaza olacak ve depremin etkisi normaldende çok olacak.