Türkiye 3.Çeyrekte %8.2 büyüdü. Yani dünyada Çin’den sonra büyüyen yine en hızlı ekonomiyiz. Bazılarınız hemen, hadi ordan diyerekten “Cari Açığa” ne olacak diye humurdalanmaları duyar gibiyim. Cari açık ise yıllık 78.6 milyar dolara yükseldi. Geçen yılın aynı dönemine göre (Ocak-Ekim) tam %94’lük bir artış. Rakam gerçekten muazzam!! Bu büyüme ile bu cari açık ile duvara toslarız diyenlerin sayısı oldukça fazla. Kafalarda yine en çok sorulan soru ise “Cari Açık Kriz yaratır mı?” Krizi tacirlerine yine gün doÄŸacakmı?
Kriz lobisi Cari açık/GSMH oranının kritik eÅŸik olan %5’i geçtiÄŸi zamandan beri faaliyette. Fakat uzun zamandır bu seviyelerin bir hayli üzerinde hareket etmemize raÄŸmen onlarda krizin bu nedenli kapıyı çalmaması iÅŸine yada sürekli teÄŸet geçiyor oluÅŸuna şaÅŸmış durumdalar. ArkadaÅŸlar paradigmalar artık tamamen deÄŸiÅŸti ve bunun farkındalığına bazı kesimlerin iyice varması gerekiyor.1994 krizine $6.4Milyar, 2001 krizine ise $10milyar cari açık ile girdik. Türkiye’nin en vurucu bu iki krizindede tek sorun cari açıktı. Cumhuriyet tarihinin en büyük krizini yaÅŸadıktan sonrada cari açığımız tüm çarkların durmasıyla doÄŸal olarak $1.5Milyar’a kadar inmiÅŸti. 2002 yılından itibaren muazzam bir büyüme sürecine giren Tük ekonomisine bu devrede ÅŸu anki bulunduÄŸumuz cari açık seviyelerine kadar ulaşılmış durumda. Peki bu kadar muazzam cari açıkla bu ülkede niye kriz patlak vermiyorun cevabı ise çok basit..Artık parametreler ezberlerin dışında çalışıyor.
Peki nedir bu ezber bozan değişkenler?  Hatırlarsanız geçmişe baktığımızda  ilk parametreleri  Maastricht kriterlerindeki %-3 Bütçe Açığı/GSYIH ve %60 Kamu Borcu/GSYIH oranları ile tanımlanıp bu seviyeler sınır olarak G20 içinde yer alan AB üyesi ülkeler ve adaylar için şart koşulmuştu. Cari Açık tarafında ise 1994-2001 yılları krizlerine bakıldığında Cari Açık/GSMH oranı üst sınırı %3.5-4.5 arası olarak sürdürülebilir bir eşik olarak tanımlanmıştı. Ancak gelişmiş ve bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde cari eşik oranı mevcut olmamakla birlikte bir kriter teşkil etmemekte. Daha sonraki yıllarda ise bu oran %5-7 arasına revize edilmiş 2002-2007 arasındaki büyüme döneminde de bu oranlara gelmemize rağmen cari açık sorunu sürdürülebilinir olduğundan bir kriz yaşamadık. Peki nerden geliyor bu sürdürülebilirlilik? IMF 2011 sonu itibariyle yaz aylarında %10.5 oranlarına yaklaşılacağı tahmininde bulunmuştu. Bugün bu oran %9 seviyesine yükselmiş durumda. Yani aslında kırmızı alarm bas bas bağırıyor. Krizdemiyiz? Hayır! Öyleyse Cari açığı finanse eden kalemlere bir göz atalım. İhraacat, hizmet gelirleri ki bunun başını turizm çekiyor, kısa vadeli sermaye hareketleri, uzun vadeli sermaye hareketleri. Ha birde unutmadan Net Hata Noksan. Nedir bu net hata noksan? Kimsenin cevap veremediği bir soru. Bende pek kurcalamayacağım ama bu sadece cari açığın %25’ı finanse ediyor. Her yıl bir şekilde üstü örtülü biçimde NHN/Cari açık oranı büyümekte. İşte son yıllarda belirgin şekilde artan bu parametre bizi ayakta tutmaya yetiyor. Türkiye nasıl bir deprem ülkesiyse ve bununla yaşamaya mecbursa aynı şekilde Türkiye cari açıkla  yaşamaya bu on yıllarda bazı dengeler değişene dek  mecbur ülkelerin başında geliyor. Bu bizim için kaçınılmaz bir süreç. Gelişmekte olan ekonomimiz için ihtiyaç olan teknoloji, ara malı ithalatı ve yatırım malları ithalatı etmemiz şarttır. Bu nedenle kalkınma ve büyüme sürecinde enerji girdisi yani en önemli kalem olan petrol ithal ettiğimiz sürece dış açıkta büyük düşüşleri görmemiz gerçekten çok zor. 2023 Cumhuriyetin 100. Yılı münasebetiyle yola çıkılan hedefler arasında ara malı ithalatının büyük oranlarda azalma göstereceği kuşkusuz hepimizin isteği. Bu anlamda atılan uzun vadeli yatırımlar özellikle son yıllarda özel sektör borçluluğunun da en önemli kaynağı. Fakat bu yatırımların kısa vadede yarattığı borçluluğu uzun vadede süspanse etmesi beklenmektedir.
Türkiye olarak asıl Cari açığın sürdürülebilinirliğini tehdit eden en büyük unsur enflasyon ve dolayısıyla oluşabilecek yüksek faiz, ya da çok aşırı değerli kur veya  kısa vadeli sermaye hareketlerindeki mali piyasalardaki hacmine göre yüksek oynaklığıdır. 2003-2007 yılları arasında MB politikasında öne çıkan düşük faiz- sıcak para girişi-düşük kur ile enflasyon tamamen kontrol altına alınmış, fakat yaşaman büyüme ile ithalatın patlamasına sebep olmuştu. Yine de düşük kura rağmen ihracat geri kalmamış ama cari dengedeki ilk ciddi bozulmanın temellerini atmıştı. 2007 sonrası 2008 kriziyle birlikte MB para politikalarında ki değişiklik bu sefer daha yüksek faiz-yüksek kur para politikasıyla Dış ticaret dengesinde ihracat tarafındaki ağırlık ile denge kurulmaya çalışmış ama son iki yıldaki muazzam büyüme cari açığın daralmasına etki etmemiştir.
İşte bu noktada Türkiye’nin diğer iki kriterleri ön plana çıkarak yine Cari Açık tabanlı krizin patlak vermemesine sebep olmaktadır. Özellikle Almanya ile birlikte Türkiye Avrupa’da Kamu Borcu/GSYIH oranı %40’ın altında kalan iki ülke olurken, Bütçe Açığı/GSYIH oranı ise %3’e kadar düşmüştür. Bu iki parametre bizi kuvvetli tutmakta. Fakat şu gerçek var ki bunu kesinlikle göz ardı edemeyiz. Türkiye’deki cari açığın ulaştığı seviye maalesef Abd, İtalya ve Fransa’dan sonra ki en büyük açık. Şuan milli gelirin %9’u oranında verdiğimiz cari açık ABD’de %3.7 oranlarında. Diğer ülkelerde ise bu oran %4’ü geçmemekte.2001 krizinde %9 oranınla çarpıldığımızı unutmamak gerek. Sadece son bir yılda 45 milyar dolardan 7 8 milyar dolara çıkan cari açıktaki en büyük sıkıntı ithalata bağımlı büyümeden bir türlü kurtulamamızdır. Kırmızı alarmın çaldığı bu noktada beklide Avrupa’da yaşanan borç krizi imdadımıza yetişerek 2012 yılında dünyada beklenen genel anlamdaki ekonomik yavaşlamanın olması Türkiye açısından büyük bir nefes alma yılı olacak. İplerin uçları bir hayli kaçmışken büyümedeki yavaşlama ile birlikte IMF’nin tahminleri Cari Açık/GSMH oranının yeniden %7.5 düzeylerine geri ineceğini tahmin etmekte. MB’nin Ekim ayından itibaren almış olduğu mali ve para politikasını tamamen Cari Açığı azaltıcı önlemleri hedeflemesi, bunun yanı sıra enflasyona yeniden odaklanması cari açığın kırmızı alarm seviyelerinden dönmesine neden olacaktır. Aslında ne olursa olsun bir çoğumuzun yüreği ağzına geldiği bu rasyolarda önümüzdeki yıllarda kesinlikle halletmemiz gereken sorunların başında enerjideki dışa bağımlılığı bir şekilde farklı yöntemlerle halletmemiz gerekmekte. İhracatın ithalata olan bağımlılığını düşürmek için ara malı ve yatırım mallarında yurtiçi üretim kapasitelerini ve doğrudan yabancı yatırımlarını artması  için özellikle 2013-2018 Cumhuriyet’in 100. Yıl öncesi son 5 yıllık planında kesinlikle gerçekleşmesi gerekmekte. İhracatın %65’ni Avrupa kıta sahasına yaptığımız şu dönemde Avrupa borç krizi Türkiye’nin bu oranı daha aşağı çekmede Kuzey Afrika, Ortadoğu, Hindistan, Uzakdoğu ve Latin Amerika ülke pazarlarına kaymamız adına beklide hem bizi zorunlu kılacak hem de çok daha önemli fırsatlar yaratmamıza ve yakalamamıza sebebiyet verecektir.
Burak GerçekÂ
[email protected]
Twitter’dan Seansiçi Anlık Teknik Yorumları takip edebilirsiniz.
http://twitter.com/BURAKGERCEK