Bu herhalde en parlak makalelerimden bir değil, ama Türkiye ve Türkçe konuşan dünyada milyonlarca okurun benim AB zirvesi değerlendirmemi okumadan rahat bir hafta sonu geçiremeyeceğini göze alarak, sabahın 03:00’de kaleme alıyorum, işte. İşler zora gittiğinde, zor adamlar işe gider. Benim de işe gitme saatim geldi. Bu arada granüle kahveyi icad eden Folgers Kardeşler, ve en kadim dostlarım Jack Daniels ve Johnny Walkers’a da bu zor anımda yanımda ve kanımda oldukları için teşekkürü borç bilirim.
Bir AB zirvesi daha geride kaldı. Bir kez daha AB’nin sorunlarıyla başetmekten aciz olduğu ortaya çıktı. Borsaların sevindirik olmasına bakmayın, kriz gelecek senenin ortasına kadar bitmez. AB’yi derin bir resesyon, Orta ve Doğu Avrupa’yı ise dev bir kredi darboğazı bekliyor. Türkiye’nin AB hayali de sona ermiş oldu.
Zirvede Tarihi Antlaşma, Federal AB‘ye doğru büyük adım diye lanse edilen Mali Uyum Pakt’ı  aslında eski bir temenninin yeniden terennümünden başka bir şey değil. Maastricht Antlaşmasında öngörülen her üye ülkenin bütçe açıklarını %3, kamu borcu/GSYHI oranını ise %60’la sınırlasına bir kez daha vurgu yapılıyor. Maastricht’i ilk ihlal edenlerin Almanya ve Fransa olduğu göz önüne alınırsa, bu karar çok ironiktir. Maastricht’le iki fark var. Birincisi, bu kez bir ekonomik konjünktür boyunca dengeli (cyclically adjusted balanced) bütçe istenecek. Yani, bizdeki Mali Kural gibi.  Ekonomi resesyonda olduğunda bir miktar bütçe açığına göz yumulacak, ama ekonomi hızla büyürken faiz dışı fazla istenecek. İkincisi Brüksel bu kıstaslara uyumu denetleyecek, cayanlara ceza kesecek.
Yazının devamı için BURAYI ziyaret ediniz.