2012 yılında büyümenin yüzde 1-3 aralığında olması makul görünüyor.
Dün, yılın 3. çeyreğinde yüzde 8,2 büyüdüğümüzü öğrendik. İlk çeyrek için daha önce yukarıya doğru güncellenen büyüme verisi bir kez daha ve aynı yönde güncellendi (yüzde 12). Böylelikle yılın ilk dokuz ayında 2010’un aynı dönemine kıyasla yüzde 9,6 büyüdüğümüz ortaya çıktı. Önce iki saptama yapayım.
2. çeyrek büyüme verileri açıklandıktan sonra yaptığım değerlendirmede “3. çeyrek büyüme oranının, 2. çeyreğe göre daha düşük ama yine de yüksek sayılabilecek bir düzeyde gerçekleşmesi beklenir” demişim. Evet, 3. çeyrek için açıklanan büyüme oranı, alıntıdaki gibi ikinci çeyrektekinin altında ama beklentilerin de üzerinde.
‘Türkiye ekonomisinin ısınıp ısınmadığı’ hakkında yapılan tartışmalara artık gerek kalmadı; herkes rahat edebilir. Enflasyon verileri, çok yüksek düzeyde olan cari açığı, 3. çeyrekteki hızlı büyüme ve ekimde sanayi üretiminde gözlenen yüksek artış, yılın ilk dokuz ayında önemli bir ısınmanın yaşandığını kanıtladılar.
Sözünü ettiğim yazıda 2012’ye ilişkin iki ana senaryo vermiştim. İlki Avrupa’da krizin şiddetlenmediği ve FED kararlarının belirleyici olacağı senaryo idi. Bazı olasılıkları değerlendirdikten sonra “Bu koşullar altında büyüme hızımız yine potansiyelimizin üzerinde kalır ve yine cari açık sorununu tartışırız. Mevcut koşullar altında bu senaryonun gerçekleşmesi olasılığının giderek azaldığını düşünüyorum” demişim.
İkinci senaryom ise Avrupa’daki krizin daha da şiddetlenmesi olasılığının giderek yükseldiği senaryoydu. Avrupa’daki bankaların bilançolarının daha da bozulması söz konusu oluyordu. Yine bazı olasılıkları tartıştıktan sonra “Ekonomimiz küçülür ve işsizlik sıçrar. FED’in yeni bir parasal genişlemeye gitmesi bu olumsuz etkileri bir miktar törpüleyebilir” yolunda ahkâm kesmişim. Alıntı yaptığım 13 Eylül’deki bu yazıdan bir sonraki yazımda ise bazı alt senaryolara yer vermişim. Senaryo 1’i biraz daha az iyimser yapmışım. Ayrıca, Senaryo 2’deki karamsarlığın daha az olmasının hangi koşullara bağlı olduğunu tartışmışım. Tahmin edeceğiniz gibi, iki koşul da Avrupa’ya ilişkin. Avrupa Merkez Bankası sorunlu ülkelerin tahvillerinden satın aldığı miktarı arttırır mı? Borçlanmakta zorluk çeken ülkelerin daha rahat borçlanmalarını sağlamak üzere Avrupa ortak tahvili çıkarılır mı?
Avrupa liderler zirvesinden çıkan sonuçları tartıştığım cumartesi günkü yazının başlığı ‘Doğru adım ama yetersiz’ biçimdeydi. O sonuçlar ışığında, 2012 için, ikinci senaryoya yakın bir senaryo en akla yakını olarak görünüyor. Şimdilik, ekonomimizin küçülme olasılığı, çok düşük bir hızla büyüme olasılığına göre daha düşük. Hatırlarsanız OVP’nin 2012 büyüme tahmini yüzde 4, OECD’nin yüzde 3, IMF’ninki ise yüzde 2’ydi. Yüzde 1-3 aralığı şu anda makul görünüyor. Ama bu tahminin yüksek kalma olasılığı olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Büyümede keskin düşüş beklentisinin iki nedeni var: Birincisi, ihracatımızın yarısı Avrupa’ya. Onların sorunlarla boğuşmaları, bizden daha az mal almaları anlamına geliyor. İkincisi, Avrupa’daki bankaların kredi stoklarını önemli miktarda azaltmaları bekleniyor. Türkiye yurtdışından daha zor borç bulacak. Bunun bir kanıtı dün açıklanan ödemeler dengesi verilerinde var: Türkiye’ye aylık ortalama net sermaye girişi yılın ilk çeyreğinde 7.4, ikinci çeyreğinde 7.8, üçüncü çeyreğinde ise 2.8 milyar dolar. Son üç ayın ortalaması ise 1.5 milyar dolar.