Enflasyonda yaşanan artış eğilimi kalıcı olmayacak.
Kasım enflasyonu açıklandı. Tüketici fiyatlarının yıllık artış hızı yüzde 9.5’e yükseldi. 2011 sonunda ise enflasyonun yüzde 10 dolaylarında olması bekleniyor. Bu yükselişte ağırlıklı olarak iki unsurun belirleyici olduğu anlaşılıyor: İşlenmemiş gıda fiyatları hızlı bir artış gösterdi. Vergi düzenlemesinin etkileri kasım ayında da sürdü. Enflasyon bekleyişlerini bozarak ileriye yönelik sözleşmelere yansıyıp, maliyetlerin artış hızını yukarıya çekmedikçe bu unsurların enflasyon dinamiği açısından büyük bir önemi yok. Ancak bu olumlu sonuca ulaşmadan bir de temel göstergelere bakmak gerekiyor.
Ne yazık ki enflasyon bekleyişlerini bozabilecek ikinci bir gelişme hanidir yaşanıyor: Temel göstergeler ile ölçülen enflasyon, 2010’un son aylarından bu yana kesintisiz olarak yükseliyor. Temel göstergeler arasında Merkez Bankası’nca en çok kullanılanları H ve I göstergeleri. H göstergesine göre 2010’un ekim ayında yüzde 3 olan enflasyon sürekli arttı ve Kasım 2011’de yüzde 8,5’e çıktı. I göstergesi ile ölçülen enflasyon ise aynı dönemde yüzde 2,5’ten yüzde 8,2’ye yine kesintisiz biçimde yükseldi.
I göstergesi; tüketici enflasyonunun kasım ayında iki haneli rakamlara yaklaşmasının arkasındaki temel neden olarak belirttiğim, gıda fiyatları ile vergi ayarlamalarından etkilenen alkollü içecekler ve tütün mamullerinin fiyatlarını dışlıyor. Dolayısıyla yazının girişinde belirttiğim olumlu sonuca ulaşmak mümkün görünmüyor.
Bu belirttiklerim bugüne kadar yaşananlar ile ilgili. Oysa enflasyon bekleyişleri açısından bundan sonra yaşanacaklar daha önemli. Enflasyondaki bu artışın önümüzdeki aylarda da süreceği bekleniyorsa, üretim maliyetlerinin artış hızının yükselmesi ve dolayısıyla enflasyonun da yükselmesi kaçınılmaz olur. Böyle bir tehlike var mı?
Enflasyonun bundan sonra izleyeceği yol açısından iki unsur belirleyici olacak. Büyüme oranımız ve döviz kurunun nasıl gelişeceği. Orta vadeli programa göre 2012 yılında büyüme oranımız yüzde 4 olacak. OECD ise yüzde 3 olarak tahmin ediyor 2012 büyüme oranımızı. Bu tahminlerin gerçekleşmelere göre yüksek kalmaları ihtimali az değil. Avrupa’daki gelişmelere bağlı olarak ekonomimizin küçülme olasılığı bile var. Büyüme oranımızın 2011’e kıyasla önemli ölçüde düşecek olmasının enflasyonu da düşürücü yönde etki yapacağı açık.
Buna karşılık döviz kurundaki gelişme çok büyük olasılıkla enflasyon açısından olumlu yönde olmayacak. 9 Aralık’taki zirvede aksine bir karar alınmazsa, Euro Bölgesi’ndeki bankaların (mevcut bilanço büyüklüklerini koruyacaklarsa) Haziran 2012 sonuna kadar sermayelerini 106 milyar euro kadar arttırmaları gerekiyor. Sermaye artışının bir kısmı yerine, bankaların önemli bir kısmının bilançolarını küçültmeleri bekleniyor. Bu durumda, Avrupa’daki bankalardan yüklü miktarda kredi kullanan yükselen piyasa ekonomilerinin olumsuz yönde etkilenmeleri söz konusu olacak. Yüksek bir cari işlemler açığına sahip olan ve dolayısıyla yüksek miktarda finansmana ihtiyacı olan Türkiye açısından bu gelişmenin anlamı, liranın değer kaybetme baskısı altında kalacağıdır. Bu durumda döviz kurundaki artış enflasyonu da arttıracaktır.
Peki, bu iki zıt olası gelişmenin enflasyon üzerine net etkisi ne olabilir? Bu koşullar altında enflasyondaki artış eğiliminin kalıcı olacağını düşünmüyorum. Zira döviz kurunu arttırarak enflasyonu yükseltecek yönde baskı yapacak gelişmeler (Merkez Bankası politikaları sonucunda oluşacak baskılar dışında), büyüme hızımızı düşürerek enflasyonu aşağıya itecekler. Net etki sonucunda oluşacak enflasyon, muhtemelen 2011 sonu–2012 başında göreceğimizden daha yüksek bir enflasyon olmayacak.