Düzey Problemi

Ülkede yaşananlar, fanatik bir biçimde partisinin peşinden koşmayanlar ya da rantın paylaşımından pay almayanlar dışında kimsenin içine sinmiyor. Herkeste bir ‘neler oluyor bize’ duygusu var.

Blok olarak baktığınızda ‘işte bu tüm problemlerin nedeni’ diyebileceğiniz bir şey yok. Yani başlı başına çok kritik olarak bir konu, her şeyin açıklamasını tek başına yapamıyor. Yöneticilerin yaklaşımlarını ve anlayışlarını istisna tutarsanız…

Ama halk olarak bizi mutsuz eden yapbozun parçalarından biraz detay verirsek sanırım, neden bu halde olduğumuz ve niçin kendimizi kötü hissettiğimizin tercümesi olacaktır. Bazı sorunlarınız olabilir. Önemli olan bu problemlere nasıl yaklaştığınızdır. Buradaki ciddiyet ve çözüme yönelik umut da işin düzeyinde gizlidir.

O zaman sağlamasını yapalım. Bugünlerde televizyon kanallarında basın denilince karşınıza kim çıkıyor. Rasim Ozan Kütahyalı… Her konuda basın adına programların vazgeçilmezi, üstelik bilgi ve mesleki açıdan çok daha değerli duayenler dururken… İşte Kütahyalı’nın düzeyi, basını gösteriyor. Hemen çoğaltalım…

Siyaset Salim Uslu, sanat Nihat Doğan, spor Ahmet Çakar düzeyinde yapılıyor bu ülkede. Kişileri bir kenara bırakıp, kavramların üzerinden gidelim. Terörle mücadele Habur; demokrasi Irak ve ileri; hukuk, Silivri’ye, futbola başka, Deniz Feneri’ne ayrı pencereden; kültür, çanak çömlek ve ucube; fikir özgürlüğü iktidarla aynı ise noktasından ele alınıyor.

Tarım dediğinizde düzey nedir? Üstelik Başbakanlık seviyesinde: “Ananı da al git.” Bakan düzeyi de çok farklı değil: “Gözünüzü toprak doyursun.” Eğitimde öğretmen açığı varken, atanamayan ve işsiz kalan öğretmenlere yönelik çözümün düzeyi nedir? “Başka iş bulsunlar.”

Kişisel haklarınızın hukuk çerçevesindeki düzeyi nedir? Telefonların hukuksuz dinlenmesi konusundaki eleştiriler karşısında ne denildi: “Siz de sakıncalı şeyler konuşmayıverin.” Ayrıca Başbakan’ın ekonomiyi değerlendirirken literatüre kattığı, ‘yemeyiverin, içmeyiverin’ ile öne çıkan ‘Meyiver Sendromu’nu da unutmayalım.

Sağlık konuşacaksak daha yeni yaşadık. Siyasetçiye ayrı vatandaşa ayrı işliyor kanunlar… Avrupa Birliği düzeyimiz ne? ‘Kapıdan kovsanız, bacadan gireriz.’ Ekonomi yönetimindeki tartışılmaz politika ise belli. Kibarca ‘borcun sürdürülebilirliği’ olarak tanımlanan, yeni borç bulmak…

Sadece bu başlıklarda bile ortaya çıkan düzeysizliği ruhumuza işkence misali damlayan su gibi hissettiğimizin farkında değil misiniz? Bu düzeysizlik içinde daha başka bir noktada olmayı beklemek zaten ütopya olurdu.

Peki çözüm? Bu fotoğraftaki düzeye ne kadar sahip çıktığınızın sağlamasını yapın, sonra aynaya bakın ve kararınızı verin: “Yakınmaya hakkım var mı, yok mu?”

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir