Öyle bir memlekette yaşıyoruz ki, her şey Cem Yılmaz’ın gösterileri tadında sahne alıyor. Konuşmaya gelince mangalda kül bırakmayanların, icraatlarına baktığınızda ortaya trajikomik manzaralar çıkıyor.
Ne yazık ki karşılaştığımız her trajikomik olayda da ülkeye fatura edilen, insan ve kaynak maliyeti oluşuyor. Peki bunların hesabı soruluyor mu? Padişahım çok yaşa… Ülkenin birden fazla gündemi olabilir. Elbette bunların içinde gerçek gündemler de, gerçekleri saptırmak adına ortaya atılan sanal gündemler de var.
Fakat realite o ki, gerçekler tartışılmasın diye her şey yapılıyor. Tıpkı deprem fonunda toplanan paraların hiç edilmesinin gündeme gelmesiyle başlayan Dersim tartışmaları gibi… Ekonomik sıkıntıların baş gösterdiği noktada, Başbakan’ın İspanya’dan ‘velev ki’ diyerek başlattığı türban tartışması da misal olarak verilebilir. O kadar çoklar ki…
Lakin bu ülkenin, yani sokağın gerçek problemi işsizliktir. Demokrasiden vatandaşlığa, insan hakkından kültürel haklara, birlik bütünlükten terörün önlenmesine, çarpık ve aciz siyasetten dış dünyanın çıkarlarına alet olunmasına kadar her anlatımın temelinde iş ve aş vardır. Çünkü aç adama, hiçbir şey anlatamazsınız.
Peki işsizliği nasıl tartışıyoruz? Birincisi İşkur verilerine dayanılarak açıklanan ve sürekli düştüğü iddia edilen istihdam verileriyle… Bilmeyenler için bir detay vereyim, açıklanan işsizlik rakamı Türkiye’deki işsizlerin sayısını ortaya koymuyor. Sadece İşkur’a başvurular üzerinden yapılan bir istatistik çalışması. Ama şüphesiz böyle lanse edilmiyor.
Nitekim vatandaşın gerçeğiyle, TÜİK’in İşkur kaynaklı rakam gerçeği uyuşmayınca, ilke olarak benim de doğru bulduğum yeni bir kavramın ardına sığınıldı. Mesleksizlik… İşsizliğin gerçek nedenlerini anlatamayan bakanlar, mesleksizlik kavramı üzerinden giderek, mesleki eğitimin öne çıkarılması gereğine her fırsatta işaret ediyorlar. Doğru mu, doğru… Fakat tek başına hiçbir anlam ifade etmiyor.
Bunun üzerine İşkur tarafından oluşturulan Meslek Edindirme Kursları gündeme geldi. 3 ayda insanları usta olarak yetiştirdiğini iddia edip, mesela yanlış tesisat uygulamalarıyla mağdur edilen tüketiciyi saymazsanız, bir şekilde artık herkesi meslek sahibi yaptığınızı iddia edebilirsiniz. Şayet oradaki faaliyetlerinizi de elinize yüzünüze bulaştırmasaydınız.
İşkur düzenlediği kurslar için 272 milyon 288 bin TL kaynak kullandı. Peki sonuç? Yine İşkur’un yaptığı ‘İşgücü Piyasasında Araştırma’ sonuçlarına göre belirlenen öncelikli işgücü açığı olan mesleklerin aksine, yıl boyunca listenin orta ve alt sıralarındaki iş kollarına yönelik kurs verildi.
Tablo tam ‘güler misin ağlar mısın’ cinsinden… Örneğin araştırmaya göre konfeksiyon alanında tespit edilen açık iş 378 kişi. Yıl içerisinde bu alanda kaç kişiye eğitim verildi? 17 bin 835 kişi…
Kaynakların boşa harcandığına mı, yoksa ‘kurs aldım iş bulacağım ‘ diye ümitlenen insanların çökecek hayallerine mi üzülmeliyiz? Bugüne kadar hep Türkiye’nin gerçek nüfusunu bilmemesinden, sağlıklı bir sanayi envanterinin olmamasından, işgücü ve tarım envanterinin eksikliğinden ve verisiz politika uygulamaların sonuçsuz kalacağından yakındım.
Fakat artık bunu da eleÅŸtirmekten vazgeçmek gerekiyor. Çünkü ortadaki manzara daha vahim… Yapılan bir araÅŸtırmanın neticesinde ortaya çıkan fotoÄŸrafa uygun da politikalar geliÅŸtirilmiyor. Dedim ya: Güler misin, aÄŸlar mısın?