2011 yılının Türkiye’sinde geçim mücadelesi veren öğretmenler, doğru yanıtlarla yaşananlar arasında kalmıştır. Çocuk öğretmenine sorar: Öğretmenim; sosyal adalet ne demektir? Öğretmen yutkunur ve yanıtlar: Dolaylı vergiler yoluyla herkesten soygun gibi haraç kesilmesidir.
Çocuk bu, yeni bir soruyla gelir. Peki tasarruf nedir öğretmenim? Öğretmen yutkunur ve cevaplar: İnsanların gelirleri yetmediği için geleceklerini ipotek ederek, kredi kullanmasıdır. Ek gelir nedir öğretmenim? Öğretmen yutkunur ve cevaplar: Dün beni simit satarken görmüştün ya evladım, işte odur.
Çocuk durmaz, ‘hukuk nedir’ diye sorar. Öğretmen yutkunur ve cevaplar: Oy oranı fazla olanın istediğini yapmasıdır çocuğum. Sorular uzar gider, yanıtlar yaşananlar üzerindendir. Sonra çocuk son biz soru sorar: Öğretmenim bana Atatürk’ü anlatabilir misiniz? Öğretmen yutkunur, yutkunur ve ‘her şey’ der.
Sonra çocuk soruların yanıtına bir de kitaptan bakar. Öğretmenin söyledikleriyle hiç ilgisi yoktur. Konuyu ailesine açar, aile tarikata bildirir, tarikat şikâyet eder, öğretmen açığa alınır. Bu arada yerine öğretmen de atanmaz.
Çünkü ülkeyi yöneten bakanın söz verdiği ve ihtiyaç olduğu halde yerine getiremediği öğretmenlerin atanamama sorunu vardır. Oysa onların tek derdi, çocuklarına kavuşup, aydınlık ufuklar sunmaktır. Bun rağmen dersler boş geçer ve bir gün kapı açılır, içeri her halinden yabancı olduğu anlaşılan biri girer. Yurtdışından gelmiştir ve yeni öğretmen o olacaktır.
Anlaşılacağı üzere Atatürk’e milletvekili maaş oranları sorulduğunda ‘Öğretmenler ne kadar alıyorsa, o kadar verin’ diye değer ortaya konulan ya da manevi evlatları şikâyetçi olduğunda ‘Gidin ve öğretmeninizden özür dileyin’ denilen günler çok geride kalmıştır.
Eğitim-Sen’in raporuna göre öğretmenlerin yüzde 77,2’sinin kredi kartı borcu var. Konut furyasının yaşandığı ülkede yüzde 60,3”ü ev sahibi değil. Olanların da sadece yüzde 8,2’si birikimleriyle ev sahibidir.
Rapora göre, yüzde 63,5’i son bir yıl içinde kredi kullandı ve bu borcu kullananların yüzde 75,5’i tüketici kredisi aldı. Yüzde 81,3’ü mutfak masrafından tasarruf ediyor. Tasarruf edenlerin yüzde 38,1’i ihtiyacı olanı almıyor.
6 bin 700 öğretmenle yapılan ankete göre öğretmenlerimizin yüzde 77’si göreve başladığı ilk günden bugüne mesleğe sevgisinin azaldığını belirtiyor. Yani yarınımızı anket raporundan çıkan sonuç çerçevesinde mutsuz ve borçlu öğretmenlere teslim ediyoruz.
Yine de çok büyük fedakârlık göstererek, öğretmeye devam ediyorlar. Oysa bir ülkede üç meslek grubunun maaşının olmaması lazım… Eğitim, sağlık ve hukuk… Bu üçü cebinde çek ile istediği harcamayı yapabilmeli. Özetle işini yaparken, aybaşında ödeyeceği kirayı dert etmemeli.
Aksi takdirde ülke sağlıksız, eğitimsiz ve adaletten mahrum insanların yaşadığı bir ortama sürüklenir. Nitekim geldiğimiz nokta da tam budur. Bu ülkede her şeyden kısıntı yapabilirsiniz. Fakat bu üçünden asla…
Lakin ne yazık ki, hukuku güce, sağlığı paraya, eğitimini de çileli insanlara terk ettik. Hani en büyük savaşımız cehaletle olacaktı? Özür dileriz başöğretmenim, özür dileriz. Peki bugün, yani 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde ne yapmalıyız?
Her şeye rağmen eğitim neferi gibi mücadele veren öğretmenlerimizin önünde saygıyla ceketimizi ilikleyip, utanç dolu kısık bir sesle fısıldamalıyız: Öğretmenler gününüz kutlu olsun.