Önceki yazıda ekonominin seçim öncesindeki durumunu değerlendirdim. Aslında seçimler bu kez ilginç bir zamana rastladı. Dikkat ederseniz seçim yılın ortasında yapılıyor. Bu durumda seçim öncesi ekonomi değerlendirmesi teknik olarak birinci yarı değerlendirmesi oluyor.
Geçen yazıda 2010 yılının son çeyreğinden devralınan olumlu görüntünün bu yılın ilk çeyreğinde sürdüğünü ve bu dönemde Türkiye ekonomisinin genellikle övgü aldığını vurguladım. Daha sonra, bazı risk faktörlerinin devreye girmesiyle, bu görüntünün değişmeye başladığına ve seçim sonrasına böyle karışık bir görüntünün devredildiğine işaret ettim.
Bu durumda seçim sonrasında ekonomide geçerli olabilecek koşullara ilişkin şöyle bir genel değerlendirme yapılabilir. Yılın birinci yarısında ortaya çıkan riskler seçim öncesinde sadece hissedilip, gözlenirken seçim sonrasında (ikinci yarı) bu riskler muhtemelen fiilen yaşanacaktır.
*Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *
Bizim için risk yaratacak bazı dış gelişmeler olduğunu biliyoruz. Son haftalarda ortaya çıkan dünya ekonomisinde yeniden bir dip yapılması olasılığı böyle bir risk. Bunun dışında Orta Doğu- Kuzey Afrika eksenindeki olayların duraklamış olmasına rağmen henüz sonlanmamış olması da bize dönük risk algısında bozulma olasılığını canlı tutuyor. AB ekonomisinin hala yavaş hareket etmesi ve kendi içinde sorunlu (ağır borçlu) ülkeler sorununu net bir çözüme götürememesi de Türkiye ekonomisini olumsuz yönde etkileyecek bir risk faktörü olma özelliğini sürdürüyor.
Seçim sonrasında (yılın ikinci yarısında) tırmanma olasılığı taşıyan bu dış risklerin yanında, belki de daha önemli ve ağırlıklı olan iç riskler de var.
Kendi adıma, içerideki en önemli risk faktörünün seçim öncesinde yeterince yavaşlamayan (yavaşlatılamayan?) büyümenin yarattığı ısınmanın dış denge (cari açık) ve enflasyon üzerinde yaratacağı olumsuz etkiler olduğunu düşünüyorum.
2010 yılından devralınan yüzde 9 civarındaki yüksek tempolu büyümenin bu yılın ilk çeyreğinde pek fazla yavaşlamadığı tahmin ediliyor. İkinci çeyrekte (hemen seçim öncesinde) büyümenin biraz hız kestiğine ilişkin işaretler olsa da bunun yeterli olmadığı anlaşılıyor. Nitekim son OECD raporunda Türkiye ekonomisinde 2011 yılı büyüme tahmini yukarıya doğru, yüzde 6.5 oranına revize edildi. Seçim sonrasında büyümedeki yavaşlama dozunun artacak olmasına rağmen yine de yüksek tempolu bir yıl geçirileceği anlamına geliyor bu.
Türkiye ekonomisinde küresel kriz sonrasında yakalanan yüksek büyüme temposunun bütünüyle iç talep (harcama) çekişli olduğu biliniyor. Bu durumda bir değişiklik olduğunu öngörmek de güç. Dolayısıyla hız kesse de temposu hala yüksek olan büyüme özel tüketim ve yatırım harcamalarının (iç talebin) hala canlı olduğuna işaret ediyor.
Hızlı büyüme riskinden kastettiğim de bu. İmkanların (kaynakların) ötesinde artan harcamalar bir yandan ithalatı besleyerek dış dengeyi bozma bir yandan da toplam talebi kışkırtarak enflasyonu hızlandırma riski taşıyor.
Seçim sonrasının ana riskleri bunlar olacak gibi görünüyor.
*Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *
Seçim öncesinde bu risklerin hissedildiğini, ve olası gelişmelerin öngörülmeye başladığı söylenebilir. Özellikle yılın ikinci çeyreğinde cari dengede bozulma ve enflasyonda hızlanma beklentisinin tırmandığı ve bunun yarattığı risk algısının ciddi biçimde hissedildiği söylenebilir.
Son haftalarda gündeme gelen iktisat politikaları tartışmaları bu risklerin seçim öncesinde hissedilip, öngörülmeye baÅŸladığının kanıtı. Giderek yoÄŸunlaÅŸacağı anlaşılan “ekonomiyi soÄŸutma” uyarıları ya da “intizamlı veya intizamsız düzeltme” tartışmaları bu farkındalığın ürünleri kuÅŸkusuz.
Seçim öncesinde ortaya çıkan bu farkındalığın gereÄŸinin yapıldığı söylenemez. Ancak, seçime giden bir iktidarın büyümeyi yavaÅŸlatma hevesine kapılacağını öngörmek de pek gerçekçi bir beklenti olmaz kuÅŸkusuz. Ama seçim sonrasında oluÅŸacak yeni hükumetin ana uÄŸraşının “soÄŸutma” olacağını öngörmek mümkün. Bunun için, faiz yükselmesi de dahil, tüm araçlar kullanılacaktır. Benden söylemesi.
Taner BERKSOY