22.11.2010
1973 yılında bu önemli birliğe katıldığında, birliğin en fakir üyesiydi. İşsizlik oranı yüzde 18’e çıkmış ve 1980’li yılların ortalarında ortalama olarak yüzde 16 seviyelerinde süründü durdu.
1990’lı yıllarda ise kurumlar vergisi oranını yüzde 12.5’a indirmiş, Pfizer ve Microsoft gibi dünya devlerinin ülkesine yatırım yapmasını sağlayarak, kendi, ekonomik ve vergi sistemini dışarıya ihraç eden bir ülke vardı karşımızda ve Aynen 1990’lı yıllarda Asya Kaplanları gibi şimdi kendisi de artık “Celtic Kaplanı” olarak anılıyordu.
Milenyum başladığında ise, Avrupa’nın en hızlı büyüyen, gözleri kamaştıran ve birçok ülkeye örnek gösterilen bir ülke olmuştu. 2001 yılına gelindiğinde işsizlik oranı yüzde 3.9 seviyelerine kadar gerilemiş, 2007 yılına kadar olan dönemde ise ortalama olarak yüzde 7 büyümüştü. Katılmış olduğu birlik ülkeleri içerisinde en hızlı büyüyen ülkeydi.
Yükselen ve yükseldikçe dikkat çeken bu yıldız ülkenin derecelendirme kuruluşları tarafından, ülke notu en üst seviyelere çıkarken, ülkeye deli gibi para akıyordu. Cari açık problem değildi çünkü direk yatırım olarak gelen para nasıl olsa üretime dönüşecekti. 2006 sonuna gelindiğinde cari açık GSYIH’nın sadece yüzde 4.1’I seviyesindeydi ve 2007 ile 2008 için tahmin edilen cari açık, GSYIH’Nın yüzde 4.4’ü kadardı. Bütçeye baktığımızda ise muhteşem bir performans görüyorduk. Bütçe fazlasının GSYIH’ya oranı (2006’da) yüzde 2.1 seviyesindeydi. Kamu borcunun GSYTIH’ya oranı ise yüzde 25.9 seviyesine kadar çekilmişti. Enflasyon 10 yıl boyunca gerilemiş ve yüzde 2.8 seviyelerien kadar gerilemiş ve hatta yüzde 2.2 seviyeleirni de görmüştü.
IMF tarafından yazılmış olan 2006 yılı raporunda ise, bu ülkenin ne kadar büyük başarılar elde ettiği vurgulanıyor ve çok etkileyici olduğu söyleniyordu. Bu arada, tasarruf oranları 1980’li yıllarda yüzde 17’den, 1990’ların ortalarıonda yüzde 6 seviyeleirne kadar gerilerken, hanehalkının borçları artıyor ve 2006’ya gelindiğinde, hanehalkının borcu, I harcanabilir gelirin yüzde 130’una çıkıyordu.
Herkes geleceğine güvenle baktığı için de tasarruf olarnları düşerken, kamu borçlarındaki hızlı azalma ve bütçe fazlaları geleceğe ilişkin olarak vergi yükselişi olasılığını bitiriyordu. Eğer gelecekte vergiler yükselmeyecekse, ülke hızlı büyüyorsa ve işini kaybetmek korkusu yaşanmıyorsa, tabi ki tasarrufların azalması ve borçların artması da normaldi.
Kolay para bulunabiliyordu. Faiz oranları tarihsel olarak oldukça düşük seviyelerdeydi. Bir gayrimenkul balonu başlamıştı. Ev fiyatları 2000-2207 arasında dört katına çıkmıştı.
Ve… Bir Sabah Nassim Taleb’in SİYAH KUĞU’su ortaya çıktı. 2008 Global krizi ABD’deki konut piyasasını çkertirken, bu ülkenin konut piyasası da çöktü. Borsası yüzde 70 değer kaybetti. Bir zamanlar Hollaqnda’da lale satın alanların ya da 1990’lı yıllarda Japonya’da ev satın alanların, veya 2004 ile 2007 yılları arasında ABD’de ev satın alanların başına ne geldiyse, Aynı akıbeti oblar da yaşamaya başladılar.
Bu ülkeye borç verenlerin şu ana kadar batmış olan paraları 85 milyar euro (yaklaşık 120 milyar dolar) seviyesine ulaştı. Konut fiyatları 2007 yılındaki zirveye göre yüzde 50 aşağıda bulunuyor. Bu ülkenin insanlarına kredi açmış bankalar kredilerini geri alamıyor. Zararların toplamı 125 milyar dolara ulaşırken, bu ülkenin bir yıllık GSYIH rakamının ne olduğunu biliyor musunuz?
Sadece 186 milyar dolar.
Batan paranın toplamı 125 milyar dolar ve bir yılda üretebileceğiniz toplam hasıla 186 milyar dolar…
İşte İrlanda’nın hikayesini dinlediniz.
Haa sahi unutmadan…
Haftanın 10 puanlık uzman sorusu…
Bilin bakalım günümüzde İrlanda’nınkine benzer başarılar elde eden ülke Hangisi?
***
Eveeettt… İrlanda Avrupa Birliğine girdi ve Avrupa Birliği de bu sabah itibariyle İrlanda’ya girdi. Üstelik de IMF adı verilen müttefik güçlerle birlikte girdi. Eşeklerini kaybettirdiler ve şimdi bulduruyorlar. Eğer İrlanda Avrupa Birliği’nde olmasaydı, şu an bir devalüasyon yapar, borçlarını da yeniden yapılandırır, ihracatını patlatır ve yoluna devam ederdi. Aynen Arjantin’in yaptığı gibi. Ya da zamanında Rusya’nın yaptığı gibi…
Biz biz olalım AVRUPA BİRLİĞİ’Ni TÜRKİYE’ye ALMAYALIM. Aksi halde paramız Euro olur. Euro’yu basma gücü Trichet’İn elinde bulunuyor ve Trichet basmadıkça, sayın Merkel ile Sarkozy vermek zorunda kalıyorlar. Düşünsenize İrlanda türü bir krize yakalansanız, yaparsınız devalüasyonu, ya da basarsınız parayı ve ekonominizi de canlandırırsınız.
İrlanda’dan çıkarılacak ders şudur;
Borçlanıyorsan kendi para biriminle borçlanacaksın. Aksi halde, senin tahvillerini uluslararası piyasada sattıkları anda krize tosluyorsun. 2007’de bütçe fazlası GSYIH’nın yüzde 2’sine yakın olup, toplam borç GSYIH oranı yüzde 26 civarında olan bir ülkenin nasıl 1-2 yıl içinde iflas ettiğini gördünüz.
Şu an Türkiye de İrlanda’nın yolundan gidiyor. Hele bir de sizlere 2006 ve 2007 yıllarında IMF ve Dünya bankası tarafından yazılan İrlanda raporlarını göstersem gülmekten yerlere yatarsınız. İrlanda’daki muhteşem büyüme, düşük işsizlik oranı vs’nin ne kadar büyük başarılar olduğunu vurgulayan raporlar, en basit haliyle, o zaman oluşan refahın aslında İrlandalıların geleceklerini harcadıklarını gösterirken, IMF’Nin büyük uzman analistleri bunu görememiş. Bugün bizim ekonomimiz için söylenenler, sanki 2006-2007 yılında yazılan İrlanda raporlarından copy-paste edilmiş gibi. Tek eksiğimiz AB üyesi değiliz.
Sayın yetkililerimize sesleniyorum. Borçlanmanızı TL üzerinden yapın, paranıza sahip çıkın ve şu an bir tarafları açıkta kalmış birçok ülkeden oluşan AVRUPA BİRLİĞİ’ni lütfen Türkiye’ye almayın. Eğer Avrupa Birliği Türkiye’ye girmeyi, çok istiyorsa, onlara serbest dolaşım hakkı vermeyelim. Ayrıca açacağımız müzakere başlıkları ile toptan AB’yi değil de alacaksak iyi durumda olan AB üyesi ülkeleri tek tek mülakat ve müzakere yaparak alalım. Ya da AB’ye söyleyelim, İrlanda, İzlanda, Portekiz, İspanya, İtalya ve İngiltere gibi çok yüksek borçlu ülkeleri birlikten çıkarsınlar, ondan sonra belki AB’ye, Türkiye’Ye tam üye yolunu açacak müzakere başlıklarını veririz ama Tam üyelik garantisini içermeyen bir anlaşma olmalı bu.