1999 sonunda günün başbakanı Bülent Ecevit’in tabiriyle Türk ekonomisinin kesintili ilerleyişi yine duvara dayanmıştı.
Bermutat IMF’nin kapısına varıldı. N’olur bize döviz cinsinden para verin de ekonominin çarklarını döndürelim diye ricada bulunuldu. O tarihlerde IMF’de adı “Kur Çıpası” olan yeni bir enflasyonu önleme yöntemi çok rağbette idi. Devalüasyon-enflasyon sarmalına girmiş her ülkeye, kurtuluş reçetesi diye bu politika öneriliyordu. Bize de aynı ilacı burun sıkarak içirdiler ve kesenin ağzını açtılar. Döviz fiyatları üç yıl boyunca önceden belirlenmiş bir çizelgeye göre ufak ufak artacaktı. Bu suretle enflasyon da düşecekti. Faizler ise tamamen serbest olacaktı. Böylece o müthiş “2000” yılı yaşanmaya başlandı.
DÖVİZİ TUT FAİZİ SAL
2000 başında bugünkü TL ile 56 kuruş olan bir Doların fiyatı % 20 artarak yıl sonunda 67 kuruşa, Alman Markı da % 13 artarak 28’den 32 kuruşa çıktı. Bu arada 1999’da %63 olan enflasyon, 200’de % 33’e düştü. Yani “kur çıpası ile enflasyonu düşürme” yöntemi çalıştı. Ancak enflasyon hesaba katılınca Türk Lirası dolara karşı “reel” olarak % 11, Alman Markına karşı da % 17 değerlendi. Pek tabii cari açık arttı. En önemlisi TL ve döviz faizleri fahiş seviyelere tırmandı. 2000 yılının Ekim ayında Türkiye dama dedi. Ama IMF’nin izni olmadığı için kur çıpasından çıkamadı ve ekonomi kendini yedi bitirdi. 22 Şubat 2001’de IMF’den Prof. Stanley Fisher gelip, dövizin palamarını çözdü. Bu sefer de kur patladı.
KEMAL DERVİŞ GELİYOR
Kur çıpası yüzünden batan Türkiye’yi kurtarmak IMF’nin vicdan borcuydu. Ama Türkiye’de kendilerine muhatap olacak adam yoktu. Bankacılık sektörü ise kokuşmuştu. Bu şartlar altında IMF, “size para veririz ama çeşmenin başına da adamımızı koyarız” dedi. Yeddi emin Derviş, IMF’nin çek defteriyle geldi. O imzalamazsa para yoktu. Güçlü ekonomiye geçiş planı hazırlandı ve ekonomi kısa sürede toparlandı. 2002 Kasım’ında iş başına gelen AKP, enkaz değil büyüyen bir ekonomi devraldı. Lakin bu büyümenin bir garantisi yoktu.
EKONOMİ YÖNETİMİNDE OTOMATİK PİLOT YOKTUR
O gün, bu gündür ekonomiyi yöneten AKP ve onun ekonomi çarı Babacan için “Kemal Derviş’in reçetesini uyguluyor, başka bir şey yapmıyor” demek yanlıştır. Sadece yanlış değil, hem Babacan’a hem de Derviş’e haksızlıktır. Hiçbir ekonomi otomatik pilotla 9 sene uçamaz. AKP’nin hakkı AKP’ye verilmelidir. Tersi de doğrudur. Ne yani? Türk ekonomisi yakında bir devalüasyon krizine girse, bunun sorumlusu da Derviş mi olacaktır? Tabii ki, hayır.
KÜRESEL KOŞULLAR OLUMLU OLARAK DEĞİŞTİ
2000-2010 dönemi gelişmekte olan ülkelerin altın çağı olmuştur. 50 yıldır “devalüasyon-enflasyon” sarmalından kurtulamayan ve iki de bir krize giren başta Arjantin ve Brezilya olmak üzere Latin Amerika ile Batı’ya uyum sorunu yaşayan Doğu Avrupa ülkeleri, “büyüme ile fiyat istikrarını” bir arada gerçekleştirme kıstaslarına göre Türkiye kadar başarılıdır. Oralarda da ünlenmiş siyasi önderler vardır ama ne bir “Derviş” ne de “Erdoğan” efsanesi yoktur. Son 10 yılına damgasını vuran ve Türkiye’nin de çok yararlandığı küresel oluşum “Çin’den gelen ucuz sanayi malları ile Batı’dan kaynaklanan ucuz dış finansmandır.”
Son Söz: Küreselle gelen, küreselle gider.