Avrupa meseleleri ile uğraşmaktan kurtulamadık. Her gün Avrupa Birliği üyesi bir ülkenin problemi geliyor gündeme, sorun çözüldü derken bir başka ülkenin sorunları giriyor devreye. Sanki bu süreç bitmeyecekmiş gibi bir durum var. İşin içinden çıkılamıyor bir türlü.
Belki siz de benim gibi “bir yerde bir yanlış yapılıyor” duygusuna kapılmış durumdasınız. Avrupa neredeyse iki senedir ülkeden ülkeye zıplayarak dolaÅŸan bir iktisadi sorun ile boÄŸuÅŸuyor. Ãœlke adı deÄŸiÅŸse de uÄŸraşılan problemin niteliÄŸi deÄŸiÅŸmiyor. Sadece boyutu büyüyor, bulaşıcılığı yükseliyor.
Bunca süredir aynı sorunla uÄŸraşıldığına göre bir yerde yanlış yapılıyor demektir. Kendi adıma sorunun yeterli kapsamda tanımlanamadığı, gereken netlikte algılanamadığı dolayısıyla ilgili unsurlar tarafından içselleÅŸtirilemediÄŸi kanısındayım. Zaten süregelen tartışmalarda olayın failinin sürekli deÄŸiÅŸiyor olması da Avrupa bu tür sorunların yaÅŸandığına iÅŸaret ediyor. Dikkat ederseniz bir gün failin siyasetçiler olduÄŸu düşünülüyor, ertesi gün Avrupa Merkez Bankası’nın sorun yarattığı savunuluyor, sonraki gün de piyasalardaki spekülasyon hırsının sorumlu olduÄŸu ilan ediliyor.
Düşüncelerimi netleştirebilmek için bu konuda birkaç metin yazdım. Kendim için yazdığım bu yazıları sizinle paylaşmak istiyorum. Bu gün sorunun ne olduğu meselesi ile başlıyoruz.
*Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *
Avrupa Birliğinde sorunun temelde yatan bazı yapısal katılıklardan ve Birliğin kurgusunda yatan bazı yetersizliklerden kaynaklandığını düşünüyorum. Ancak bunların görünülürlüğü çok kısıtlı. Bu nedenle geri planda kalıyorlar ve güncel algıya konu olmaları pek mümkün olmuyor. Bu durumda temel sorunların ürettiği semptomlar güncel aklı daha çok işgal ediyor, temel onarılmadığı için de aynı sorunlara takılı kalmaktan kurtulmak mümkün olmuyor.
Temel sorunlardan birisi Avrupa’nın yaÅŸadığı yapısal katılık. Bazı Avrupa ülkelerinin birlik kurarak bir araya gelmiÅŸ olmalarından kaynaklanmıyor bu sorun. Yüzyılların mirası ve tüm kıtaya yayılmış bir sorun bu. Derinine inince, sözkonusu yapısal katılığın kaynağını kıtanın sömürgeci zenginliÄŸine, uzun süre oynadığı liderlik rolüne ve daha sonra devreye girmiÅŸ olan “refah devleti” pratiÄŸine kadar götürmek mümkün.
Kaynak ne olursa olsun bu yapısal katılık kıtanın küreselleşme dinamiğini algılamasını kısıtladı. Yaşlı kıta küreselleşmenin dayattığı rekabetçi dönüşümden geçerek gerekli piyasa tepkilerinin oluşacağı esnek bir yapı oluşturmayı beceremedi. Sonuçta Avrupa tarihsel yapılanmasını sürdürdü ama özel konumunu koruyamadı bu konumun sağladığı nimetlerinden yararlanmayı sürdüremedi.
*Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *
Bu tarihsel bir süreç kuşkusuz. Sürecin bugünün sorunlarına bağlanması ise sonuçlarıyla ilgili. Tarihsel konumunun getirdiği ekstra imkanları sürdüremeyen, bunun yerine zengin ve üstün yaşama standardını beslemek için gereken kaynağı üretecek yeni bir yapı da koyamayan yaşlı kıtanın küçülüp, daha sınırlı imkanların elverdiği yaşam standardına gerilemesi gerekiyordu.
Avrupa buna yanaşmadı. Ama bütünüyle tepkisiz de kalamadı. Bir araya gelip, eski düzeni bir arada sürdürmeye karar verdiler. Avrupa Birliği kendi içinde var olan imkanların paylaşılma kurallarını düzgün biçimde oluşturamayınca sonuç değişmedi. Küçülüp, bir adım geri atması gereken ülkeler bu defa Birliğin imkanları ile bundan kaçınma olanağı buldu.
Ama yaÅŸlı kıtanın kaderini deÄŸiÅŸtirmedi bu. Birlik üyesi ülkeler içinde dönüşüp, kaynak üretenler bunu yapmaya yanaÅŸmayanlara kaynak saÄŸladı bir süre. Küresel kriz bu tabloyu deÄŸiÅŸtirdi. Avrupa BirliÄŸi’nin kurgusundaki zafiyetler de deÄŸiÅŸen tablonun su üstüne çıkarttığı sorunların üstesinden gelinmesini engelledi.
Bugün birçok Avrupa ülkesinin yaşadığı sorunların temelinde bu sürecin yattığını düşünüyorum.