Düşük maliyetle üretemediğimiz için makyajdan medet umuyoruz. Ama makyaj malzemesi fazla kullanılınca makyaj yapılan yüz bozuluyor.
182 ülke içinde 2005 başından 2011 sonuna kadar geçen sürede en yüksek fiyat artışına sahip elli birinci ülkeyiz. Sıralamayı en küçük enflasyondan en büyüğüne doğru yaparsak da yüz otuz ikinci sırada çıkıyoruz. Kısacası, 1990’lı yıllardaki yüksek enflasyon oranlarını geride bırakmış olsak da diğer yüksek enflasyonlu ülkeler de enflasyonla mücadelede başarılı olduklarından enflasyon liginde iyi bir yerde değiliz.
Sıralamayı 2005 başından bu yana yapmamın tek nedeni 2005 başında paramızdan altı sıfır atmamız. Paramızdan altı sıfır atma tarihini seçmemin elbette özel bir önemi var; “Kulaklara kar suyu kaçsın” istiyorum. Kaçar mı bilmem, kaçar ya da kaçmaz; başka olasılık yok zaten, gelin bir de rekabet gücümüz açısından deşeyim enflasyon sıralamasını.
Küme düşme hattı
Tabloda, muhtemelen birkaçına itiraz edilecek olsa da büyük çoğunlukla ihracat yaptığımız pazarlardaki rakiplerimiz yer alıyor. Her ülkenin karşısında iki değer var. İlki 2005 başından 2011 sonuna tüketici fiyatlarındaki yüzde artışı gösteriyor. İkincisi ise aynı karşılaştırmayı 2009 başından 2011 sonuna yapıyor. Elbette 2011 henüz bitmedi; 2011 değerleri IMF’nin son gelişmeler ışığında ekim ayında yaptığı tahminleri gösteriyor.
Türkiye süper futbol liginde olduğu gibi on sekiz ‘takım’ yer alıyor tabloda. Ülkeler 2005-2011 döneminde gerçekleşen enflasyon oranlarına göre en küçükten en büyüğe doğru sıralanıyorlar. Bu tablonun ‘yükselen piyasa ekonomileri rekabet ligi’ndeki durumu gösterdiğini düşünelim. Ne yazık ki Türkiye ‘küme düşme hattı’nın hemen üzerinde yer alıyor. Elbette küme düşüp Bank Asya’da oynamak da onurlu, falan…
Çok elbette kullanıyorum ama yine elbette tüketici fiyatlarına giren malların bir kısmı ticarete konu değil; tüketici fiyatlarından bir rekabet sıralaması yapmak hassas bir karşılaştırmaya izin vermez. Olsun; yine de önemli bir fikir veriyor tüketici fiyatları. Rakiplerimize göre mal ve hizmet üretimimizi daha pahalıya yaptığımızı gösteriyor bu sıralama. Böyle olunca da yabancıların, onların ürettikleri yerine bizim ürettiklerimizi almaları için döviz kurundan medet umuyoruz. Lira değer kaybetsin ki lira cinsinden pahalıya ürettiğimiz mallar yabancı paralar cinsinden düşük fiyatlı hale gelsinler, o malları yurtdışına satabilelim istiyoruz.
Makyajdan medet
Bir anlamda düşük maliyetle üretemediğimiz için makyajdan medet umuyoruz. Ana makyaj malzememiz de döviz kurunu arttıracak araçlar. Ama o makyaj malzemesi fazla kullanılınca makyaj yapılan yüz bozuluyor. Fiyatlar (makyaj yapılan yüz) daha da yükseliyor. Oysa neden makyaj yapmıştık? Rakiplerimize göre daha pahalıya ürettiğimiz malları yabancılara satabilmek için döviz cinsinden daha ucuzlatmamız gerekiyordu. Peki, ne oldu? Mallar lira cinsinden daha da pahalı hale geldiler ve yeniden makyaj ihtiyacı doğdu. Bu ihtiyaç çok artınca da yüzün daha koyu bir makyaj karşısında ‘alacağı şekilden’ ürküp tazyikli su tutmaya kalkıyoruz makyajın üstüne (dövize müdahale). İyi de makyaja ve sonrasındaki tazyikli suya gerek kalmadan yok mudur maliyet artışlarını (enflasyonu) azaltmanın bir yolu? Ligde üst sıralarda yer alanlar nasıl yapıyorlar bu işi?