Önemli olan Merkez’in bir o değişkeni, bir bu değişkeni önemli gördüğü izlenimi vermesi ve bunun yarattığı belirsizlik.
Bu amaç-araç sayısı meselesine tekrar odaklanmakta yarar var. Epeydir enflasyon hedeflemesi ‘tu-kaka’ olma yolunda ilerliyor; yerine yeni bir para politikası rejimi aranıyor. Ne var ki henüz kuramsal altyapı hazır değil. Bu nedenle meramımı gelin biraz ‘teknik’ kaçması pahasına enflasyon hedeflemesi rejimi çerçevesinde anlatayım.
Bu çerçevede temel amaç, fiyat istikrarını sağlamak. Diğer akla gelebilecek tüm amaçlar ikincil ve bu ana amaçla çelişmedikleri sürece devredeler. Bir tane de ana politika aracı var: Kısa vadeli faiz haddi. Elbette bu ana politika aracını başka araçlarla desteklemek mümkün. Enflasyon hedeflemesi uygulayan bir merkez bankası, tüm iletişimini enflasyon üzerinden yapıyor. Yani enflasyonun ileride izleyeceği yol hakkındaki öngörüsünü açıklıyor. Bunun hedef ile ne denli uyumlu olduğunu tartışıyor. Uyumlu değilse uyumlu kılmak için faiz kararı alıyor ve bu kararın gerekçelerini bu uyum üzerinden açıklıyor. Enflasyonun ileride izleyeceği yol elbette ki bir dizi unsura bağlı: Bunların arasında ekonominin büyüme hızı var, döviz kuru var, ithal enerji girdilerinin fiyatları var, falan.
Üç değişkenli model
Buraya kadar tamam. Tamam olmasına tamam da işin bazen gözden kaçırılan bir kısmı var. Şu: İktisat yazınındaki tüm enflasyon hedeflemesi modelleri bir ‘amaç fonksiyonu’ ile işe başlarlar. Pratikte çok özel durumlar dışında uygulanmayan ‘katı enflasyon hedeflemesi’ bir tarafa bırakılırsa iki temel değişkeni barındırır bu fonksiyon. Bir: Enflasyon ile enflasyon hedefi arasındaki fark. İki: Üretim düzeyi ile potansiyel üretim düzeyi arasındaki fark. Eğer ekonominin koşulları gerektiriyorsa bu iki değişkene ‘kardeş’ gelebilir: Mesela reel döviz kuru ile ‘denge’ reel döviz kuru arasındaki fark gibi. Bu üçüncü değişkeni pratikte kullanan yok ama teorik olarak böyle bir enflasyon hedeflemesi mümkün. Bir ara bu köşede Türkiye için böyle üç değişkenli bir modelin tartışılmasını sıkça dile getirdiğimi hatırlayacaklardır dikkatli okuyucularım.
Bu tür bir enflasyon hedeflemesi modelini çözdüğünüzde bir faiz tepki denklemi elde edersiniz. Bu size faizi ne düzeyde tutmanız gerektiği hakkında bir fikir verir. Elbette merkez bankaları karar alırken başka modellerden, öncü göstergelerden, finansal sektör ile yapılan konuşmalardan, uluslararası toplantılarda başka merkez bankaları yetkililerinden elde ettikleri malumattan, yurtiçi maliye politikasındaki olası gelişmelerden de yararlanırlar. Ama bu yazı açısından önemli olan ilk nokta, tek temel amacı olan bir merkez bankasının, faiz kararını alırken yola sadece enflasyon ile enflasyon hedefi arasındaki farktan çıkmaması.
Ağırlıklar değişebilir
İkinci önemli nokta da şu: Yukarıda sözünü ettiğim iki ‘fark’ değişkeni (ya da yanlarına kardeş gelirse üç ‘fark’ değişkeni) belli ağırlıklarla ‘amaç fonksiyonu’nda yer alırlar. Mesela, “Enflasyon ile hedeflenen enflasyon arasındaki farkın kararlarımdaki ağırlığı yüzde 70, üretim ile potansiyel üretim düzeyi arasındaki fark ise yüzde 30 olsun” gibi. Bu ağırlıklar kısa dönemde sabit kalırlar; her para politikası kurulu kararı öncesinde değişmezler. Elbette öyle koşullar olabilir ki ağırlıkları değiştirmek gerekebilir. Mesela derin bir kriz nedeniyle üretimin ağırlığı diğeri (diğerleri) aleyhine artabilir. Ama bu değişiklikten sonra yeni ağırlıklar yine azımsanmayacak bir süre sabit kalır.
Merkez Bankası’nın son zamanlardaki kararlarında ortaya çıkan en zayıf ve tehlikeli unsur işte bu noktada ortaya çıkıyor. Söz konusu ağırlıklar baş döndürücü bir hızla değişiyor. İki ay önce enflasyonun ağırlığı çok düşük, büyümeninki çok yüksekken, birden tam tersi oluyor. Sonra bir bakıyorsunuz asıl ağırlık döviz kuruna geçiyor. Bu hızlı değişim, önemli bir belirsizlik yaratıyor. Denilebilir ki Merkez Bankası’nın tek temel amacı yok, birden fazla araç kullanıyor ve (belki de) enflasyon hedeflemesi uygulamıyor. Bu yazı açısından bunlar önemli değil. Önemli olan, Merkez Bankası’nın bir o değişkeni bir bu değişkeni önemli gördüğü izlenimi vermesi ve bu izlenimin yarattığı belirsizlik.