2000 yılında DÄ°E’nin yaptığı bina sayımında Türkiye’deki 7 milyon 838 bin binanın yüzde 38.7’si yıkılması ve tamir edilmesi gereken bina olarak saptanmıştı. Bu belirlemeye uygun yenileÅŸme güçlendirme çalışmalarını bütün illerimizde baÅŸlatsaydık, Simav depremini yaÅŸadığımız Kütahya’da yüzde 33, Bitlis’te yüzde 32, Van’da yüzde 44.8 olarak saptanan yıkılması ve tamir edilmesi gereken binaların bir bölümünü yenilediÄŸimiz için bu depremlerde ölü sayısını azaltmış olurduk. Åžimdi dünyada yüzde 7’lik depremlerin birçok ülkede ölümcül olmadığını bilerek hiç vakit kaybetmeden sürdürülebilir bina envanterimizi çıkarıp, yenileme ve tamir giriÅŸimini baÅŸlatarak gelecek depremlere ülkemizi hazırlamalıyız…
Van depreminin ardından ülkemizdeki toplam hane sayısı ile ilgili 13 milyon ile 16 milyon arasında deÄŸiÅŸen rakamlar verilirken, bunun yüzde 40-45’inin sorunlu olabiieceÄŸi yıkılması yada tamir edilmesi gerektiÄŸi iddiaları öne sürüldü. Oysa bizim elimizde Türkiye bina yapısı üzerine son yıllarda yapılmış bir inceleme söz konusu deÄŸildi. 2000 yılında o zamanki adıyla Devlet Ä°statistik Enstitüsü olan kurum tarafından bir bina sayımı yapılmıştı. O sayımın il il dökülen tablosuna göre Türkiye’deki 7 milyon 838 bin binadan 131 bin 788’i harap olmak üzere yüzde 38.7’si harap ya da çeÅŸitli oranlarda tamirat gerektiriyordu.
Biz o günden bu yana deprem konusunda sürekli olarak konuşmamıza ülke içinde çeşitli bölgelerde yıkıma ve ölüme neden olan depremler yaşamamıza karşın, yeni bir bina envanteri çalışması yapmadık. Sadece geçen yıl Mart ayında Çevre bakanlığı açıklamasında bina envanterinin yapılması konusunda bir duyuru yayınlandı. Sonra adı ve yapısı değişerek Çevre ve Şehircilik bakanlığı halini alan bakanlık sitesinde 2-B ve arsa envanteri konusunda bilgi verilmesine karşın, bina envanteri konusunda gelinen nokta ile ilgili hiçbir bilgi yer almıyor.
Belki de bu nedenden yukarıda sözünü ettiğim 13-16 milyon gibi rakamlar bazı sivil toplum kuruluşları tarafından ortaya atılabiliyor. Doğru bir envanter ortada olmadığı için de yapılan açıklamalarda bilgi kirliliği gündeme geliyor.
O nedenle Çevre ve Åžehircilik Bakanlığı hiç vakit kaybetmeden ilk iÅŸlerinden biri olarak 2000 yılındaki gibi bir bina envanterini “binaların durumlarıyla birlikte” ortaya koyacak ÅŸekilde sonuçlandırması gerekir. Bu çalışmanın yapılıp tamamlanması aynı zaman il il sorunlu binaların saptanması sonucunu da beraberinde getireceÄŸi için, her ilde yıkılacak ve güçlendirilecek binaların miktarını ortaya çıkaracaktır. Bu da yıkılması ve güçlendirilmesi gereken bina sayısını ve bu çalışmalarının gerektirdiÄŸi fonun ne kadar olacağını da aÅŸağı yukarı ortaya koyacaktır. BaÅŸbakanın “Secim kaybedecek olsak bile gereken yıkımları yapacağız ” açıklamasının içinin doldurulması, ancak böyle bir envantere sahip olmakla mümkün olacaktır. Bu envanterin çıkarılması da tek başına yeterli deÄŸildir. Buna ek olarak doÄŸru bir denetim sistemiyle binaların hangi durumda oldukları saptanabilmelidir. Ve bu envanterin sürdürülebilir olması saÄŸlanmalıdır.
EÄŸer biz 2000 yılı TÜİK verilerine göre ortaya çıkan yüzde 38.8’lik harap ve tamirata ihtiyacı olan binalarla ilgili olarak harekete geçebilseydik, belki o zaman bir kere ile sınırlı olan 5 kalem vergiden uzatmalarla 2003 yılına kadar toplanan 7 milyar 700 milyon lira ile deprem tehlikeli illerde öncelik taşıyan yıkılması gereken binalar ile ağır hasarlı tamirat isteyen 580 bin 698 binanın bir kısmında iyileÅŸtirme ve dönüşümü saÄŸlayabilirdik.
EÄŸer o günden bu yana süren 2003 yılında bir kerelik özelliÄŸi terk edilerek süreklilik kazanan Özel Ä°letiÅŸim Vergisinde toplanan 31 milyar 800 milyon lira Maliye Bakanı ÅžimÅŸek’in açıkladığı gibi çift yol, saÄŸlık ve eÄŸitim alanları yerine depremle ilgili dönüşüm alanına harcanabilseydi, bugün baÅŸta Ä°stanbul olmak üzere birçok ilimizde “deprem korkusunu” yenilenmiÅŸ ve tamir edilmiÅŸ binalarla büyük oranda geriye itilmiÅŸ olurdu.
Oysa , biz 2000’den bu yana ne doÄŸru bir sürdürülebilir bina envanterine sahip olmayı gerçekleÅŸtirebilmiÅŸ durumdayız. Ne 2002 yılında yürürlüğe soktuÄŸumuz ve 9 yıl boyunca 19 ilde pilot olarak uyguladığımız Yapı Denetim Kanununu ülke bütününe yayıp yeterince uygulayabildik. Ne de bu denetimleri bağımsız kamu denetimi ile destekleyip inanılır kılabildik. Buna karşın küçük yerleÅŸim alanlarıyla kamu binalarını denetim dışında tutmak gibi anlatılması güç bir uygulamayı hayata geçirdik.
Bütün bunlar hiç vakit kaybetmeden “Sürdürülebilir bir Türkiye bina envanteri” çıkarmamız gerektiÄŸini ve bu envantere baÄŸlı olarak deprem bölgeleri baÅŸta olmak üzere bütün kentlerde bina yenileme ve güçlendirme çalışmalarını baÅŸlatmamızı gerektiriyor. Bunun maddi alt yapısı için gereken fonu, uluslar arası ve ülke içersinden süreklilik taşır ÅŸekilde gündemimize alabilmemiz gerekir.
Ancak o zaman dünyanın baÅŸka coÄŸrafyalarında ölümcül sonuç vermeyen yüzde 7’lik depremler bizde de ölümlere yol açmayacaktır.