GeçtiÄŸimiz hafta genelinde ve gerek içeride, gerekse küresel düzeyde beklentilerin farklılaÅŸmaya devam ettiÄŸini gördük. GeliÅŸmiÅŸ ekonomiler cephesinde herhangi bir ÅŸey deÄŸiÅŸmez iken geliÅŸmekte olanlarda riskten kaçınma eÄŸiliminin dalgalı bir ÅŸekilde etkisnii sürdürdüğüne tanık olduk; parasının aşırı deÄŸerlenmesini önlemek adına son iki yıldır bir ÅŸeyler yapmaya çalışan ekonomilerin önemli bir kısmı ÅŸimdi aşırı deÄŸer kaybı ve buna baÄŸlı deÄŸiÅŸiklikleri kontrol altına almaya çalışıyor. Benzer eÄŸilimler ülkemizde de yaÅŸanıyor. GeleceÄŸe yönelik belirsizlik ve kırılganlık artıyor. Pek çok ekonomide evdeki hesapların çarşıya uymadığı dikkat çekiyor; güvensizlik ve riskten kaçınma yönündeki eÄŸilimler gerek siyasi iradeleri, gerekse düzenleyici kurumları zorluyor… Ä°yice ağırlaÅŸmış sorunların kökenine inilemiyor olması, ekonomik deÄŸiÅŸkenlere müdahale ihtiyacının çeÅŸitlenerek büyümesi gibi faktörler ise kısa vadeden öteye baÅŸarı ÅŸansını sınırlıyor.
Yalnızca son bir hafta içinde Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın aldığı kararlar ile eylem ve söylemlerine, finansal piyasalarımızda yaÅŸananlara baktığımızda anormalliÄŸi algılamak zor olmuyor. Kısa vadeli faizlerle veya bunlara iliÅŸkin beklentilerle oynamadan ne kadar ve ne ÅŸekilde olur ise olsun müdahaleler ile Türk Lirası’ndaki deÄŸer kaybını önlemek pek mümkün olamıyor, para politikası sıkılaÅŸmasa bile bu yöndeki beklentilerin güçlenmesi ise belki döviz kurundaki eÄŸilimi bir süre için frenliyor, fakat bilançolarda tahribat yaratacak yan tesirleri harekete geçiriyor. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası döviz satım ihaleleri ile döviz sepeti bazında Türk Lirası’ndaki deÄŸer kaybının yeni rekorlar kırmasını önleyemedi; enflasyon tehlikesinin ciddileÅŸtiÄŸini kabul etmek durumunda kaldı ve faizleri yükseltebileceÄŸi sinyalini vermek zorunda kaldı. Bugünkü durum daha önce dile getirilen iki farklı senaryoya uymuyor, birkaç önce kaleme aldığımız üçüncü senaryo olasılığının güçlendiÄŸi ve kapıyı çalmaya baÅŸladığı gözleniyor. Ekonominin daralması, iÅŸsizlik ve enflasyon riskinin artması ÅŸeklinde özetlenebilecek tehlike riskten kaçınma eÄŸilimini uÄŸyarıyor ve güvensizlik yaratıyor.
Hafta içinde yapılan Para Kurulu toplantısında alınan kararlar kısa vadeli faizler ve bankaların kaynak maliyetlerini deÄŸiÅŸtirmedi, fakat beklentileri farklılaÅŸtırdı; devlet iç borçlanma senetleri piyasasında referans faizler yükseldi, menkul ve gayrimenkul ÅŸeklindeki varlık deÄŸerlerine iliÅŸkin tehlike sermaye piyasalarını etkilemeye baÅŸladı. Ancak bu sayede Türk Lirası’ndaki deÄŸer kaybı ÅŸimdilik durdurulabildi. EÄŸer döviz kuru daha makul seviyelere gerilemez ise enflasyonda yaÅŸanacak artışlara tepki niteliÄŸinde faiz yükseliÅŸleri gelecek, hem mali sistemin kaynak maliyeti artacak, hem de varlık deÄŸerleri ve bilançolar bu durumdan olumsuz yönde etkilenecek. Belli ki Merkez Bankası mali sistemi beklentiler ile yönlendirerek sonuç almaya çalışıyor, fakat bu durumun son bir yıldaki kredi hacmindeki artışı sınırlamaya yönelik benzer griiÅŸimden çok daha farklı olduÄŸunu kabul etmek gerekiyor.
EÄŸer son bir yıl içinde cari açıktaki çok tehlikeli tırmanışı sınırlamak amacı ile bankalar kredi politikasını farklılaÅŸtırsa idi, zorunlu karşılıklar yaÅŸanan ölçüde artmayacak ve döviz kuru ile kaynak maliyetinde yaÅŸanan yükseliÅŸler daha sınırlı kalabilecekti. Fakat olmadı. Bu kez mali sistem için tehlike daha büyük ve baÅŸarı ÅŸansı çok daha sınırlı Türk Lirası’ndaki deÄŸer kaybı kısmen de olsa geri alınamaz ise olumsuz eÄŸilimler çeÅŸitlenerek güçlenecek, kırılganlık artacak. Tehlikeyi hafifletmek için yerleÅŸiklerin mevcut risklerini taşımaya devam etmeleri için ikna edilmeleri ve yabancı sermaye giriÅŸlerinin artırılması gerekecek!.. Ya da finansal piyasalardaki olumsuz görünümü farklılaÅŸtırmak adına kimsenin almak istemediÄŸi riskleri üstlenmek durumunda kalacaklar… Bu açmaz, sürdürülebilir olmayan eÄŸilimlerde ısrar edip aşırılıkları zorlamanın doÄŸal bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Kredi hacmindeki artışı daraltarak cari açığı ve döviz kurunda yaÅŸanacak yükseliÅŸi sınırlamak mali sektör açısından bir tercih niteliÄŸinde idi, fakat Türk Lirası’nı deÄŸerlendirerek faizlerde yaÅŸanacak yükseliÅŸi sınırlamak yalnızca onların seçimi ile baÅŸarılabilecek bir durum olamıyor. Umulan sonuçların alınması bir dizi tesadüfler ve mucizeleri gerektiriyor. Son bir yıl içinde kredi hacmindeki artış konusunda yaÅŸanan inatlaÅŸmanın hem Merkez Bankası’nın, hem de mali sektörün hareket yeteneÄŸini daralttığını görüyor ve geliÅŸmeleri endiÅŸe ile izliyoruz. Sürdürülebilir olmayan eÄŸilimler söz konusu olduÄŸunda, belli kesimlerin kazanımlarını korumak adına sergilediÄŸi uzlaÅŸmazlığın büyük bir hata olabileceÄŸini yaÅŸayarak görüyoruz.
Yıllardır göründüğümüz gibi olmadığımızı iddia ediyorduk, artık görüntüyü korumakla ve beklentileri yönlendirmekte çok zorlanıyoruz. Çok uzun bir süre boyunca Türk Lirası’nın aşırı deÄŸerli kalması veya deÄŸerlenmesi yönünde çaba harcanması, bu durumun dalgalı kur maskesi ile topluma sunulması sorunları ağırlaÅŸtırdı, cari açığın büyümesi ve dış finansman kalitesinin düşmesi ile hacme iliÅŸkin belirsizliÄŸin artması dengeleri deÄŸiÅŸtirdi. DeÄŸiÅŸim diyerek deÄŸiÅŸime direnenler zorlandı; kimseyi derlemeden ve herkesin kendilerini anlamalarını bekleyerek gidebilecekleri bir yer kalmadı. Dalgalı kur uygulamasının maskesi düştü, gerçeÄŸi ise eski köye yeni adetler getirdi! Müdahaleler oynaklığa yönelik olmaktan çıkıp seviyeye yöneldi. Bu tablo daha mürekkebi kurumayan Orta Vadeli Planı tartışmalı duruma düşürdü. Merkez Bankası hem kısa vadil faizleri, hem de döviz kurunu umduÄŸu seviyede tutamaz; faizler yükselmeye devam eder ise hiçbir ÅŸeyin eskisi gibi olamayacağı sancılı ve uzun bir geçiÅŸ dönemi daha fazla ötelenemez…