Seçime pek bir şey kalmadı. Gelecek hafta sonunda sandıklara gideceğiz. Sonraki haftaya da yeni siyasi koşullarda başlayacağız. Seçim öncesindeki ekonomik görünüm ve seçim sonrasının olası risklerine ilişkin bir dizi değerlendirme yapmanın vaktidir diye düşünüyorum.
Temel bir ayrımla işe başlamak doğru olur. Seçim öncesinde var olan yapısal sorunlar seçim sonrasına da taşınacaktır. Örneğin, yoksulluk seçimin ardından hemen yok olmayacak, gelir dağılımı değişmeyecektir. Sanayinin ve dış ticaretin yapısı yeni dönemde de sorun olmayı sürdürecektir. İşsizliğin yapıya bağlı parçası aynen devam edecek, yani işsizlik oranı hemen sıfıra kadar geriletilemeyecektir. Cari açığın da yapıdan üreyen bir parçası vardır, dolayısıyla cari açık da bütünüyle buharlaşmayacaktır. Bu tür yapısal sorunlar yeni iktidar dönemine de taşınacak ve çözüm için ilk adımın atılması beklenecektir.
*Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *
Buna karşılık konjonktür seçim öncesinde ve sonrasında farklı nitelikler kazanabilir. Seçim öncesi ve sonrasında ekonomik görüntüyü farklılaştırabilecek değişkenlerin başında beklentilerin geldiği söylenir. Seçim öncesinde sonuçlara ilişkin siyasi belirsizilik yoğundur. Aktörler seçimin ardından ne geleceğini kestiremezler. Bu iklim aktörleri görece ihtiyatlı olmaya yönlendirir.
Dolayısıyla, seçim öncesinin belirgin özelliği ekonomiye ihtiyatlı beklentilerin egemen olmasıdır. Bu beklenti ikliminin belirlediği konjonktürde harcamalar ertelenir, iktisadi tempo yavaşlar, ekonomi hız keser. Kısacası, seçim öncesinde bir durağanlık iklimi ekonomiye egemen olur.
Seçim öncesinde beklenen bu tablonun boyutları kuşkusuz beklentilerin ne kadar bozulduğuna bağlıdır. Bu bozulmada da seçim sonuçlarına ilişkin belirsizlik dozu önemli rol oynar. Seçim sonuçları kolayca kestirilebiliyor ve öngörülen sonuç olumlu karşılanıyorsa beklenti bozulması ya hiç olmaz ya da sınırlı kalır. Bu durumda, seçim sürecinde görece olumlu beklentilerle hareket eden ekonomi duraklama konjonktürüne yönelmez.
*Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *
2011 seçimlerine giden süreçte beklentilerin ve dolayısıyla Türkiye ekonomisine egemen olan konjonktürün ciddi bir değişme gösterdiğini söylemek doğru olmaz. Tersine, beklentilerin görece olumlu olduğu ve ekonominin sanki seçim olmayacakmış gibi bir iktisadi iklimde yoluna devam ettiği görülüyor.
Bunun ekonominin görece güçlü ve az sorunlu olmasından kaynaklandığını düşünenler olabilir. Bu düşünce bir ölçüde doğru da olabilir. Ama, kendi adıma, seçime giden Türkiye ekonomisinde bir seçim konjonktürü oluşmamasının temel nedeninin aktörlerin olası seçim sonuçlarına ilişkin beklentilerinde aranması gerektiğini düşünüyorum.
Seçim öncesinde Türkiye’ye hakim olan siyasi kanaat, mevcut iktidar partisinin seçimden tekrar tek başına iktidar olarak çıkacağıdır. Bu yaygın kanaat seçim öncesinde oluÅŸması muhtemel beklenti bozulmasını engellemiÅŸ, ekonomide bir konjonktür dönüşümünün önünü kesmiÅŸtir.
Dolayısıyla seçim öncesinde Türkiye ekonomisinde yavaşlama, duraklama konjonktüründen çok küresel krizin ardından başlayan büyüme konjonktürünün etkisini sürdürdüğü söylenebilir. Bu iktidara seçim avantajı veren bir tablodur. Bu tablonun önümüzdeki hafta ters dönmesi de olası değildir.
İktidar partisi iktisadi aktörlerde yarattığı siyasi devamlılık algısının olumlu sonuçlarını seçmen oyuna çevirecektir kuşkusuz. Ama aynı tablonun seçim sonrasına taşınıp, sürdürülebileceğini öngörmek kolay görünmüyor. İşin bu tarafını da gelecek yazıda irdeleriz.
Osman Arolat, yazılarıyla gündeme ışık tutuyor