Gün geçmiyor ki hatta sabahtan, akşama tüketim mallarında ki fiyat artışları, o kadar hızlı bir yükseliş gösteriyor ki el yakması bir yana kanıksanan bir hal aldı!
Uzun süredir imalat enflasyonu ve ithalle dayalı üretim ürünlerindeki maliyet artışı, görmezden geliniyordu.
Oysa en büyük eko-risk çok önceden bu verileri önümüze koymuÅŸ ve gittikçe bu günkü fiyatları da mumla aranacağını, eko-akiller dile getirmiÅŸti…
Bu yaz döneminde, elbette ısınma giderlerinin düşmesi, dar gelirlerde biraz olsun rahatlama sağlasa da, üretim ve sanayide dikkate alınmayacak bir azalma buda devede kulak kalacaktır!
Tabiri caizse ÅŸu anda alınan eko-önlemler, ”tavÅŸana kaç tazıya tut” öz deÄŸiÅŸi ile tam bir örtüşme içindedir.
Bir iki ay, yaz rehavetti geçtikten sonra, okullar, servisler, konut kira ve aidatları, zorunlu, gıda giyim, ulaşım ve en önemlisi, ısınma ve aydınlanma ile su giderlerinde ki artışları da dikkate aldığınızda eko-sorunların daha da çözülemez bir hal alacağı illaki önemli bir ücret artışının zorunlu hale geleceği de tek çözüm olarak karşımıza çıkacak en önemli toplumsal baskı olacaktır!
Elbette TL’nin bu kadar deÄŸer kaybı bu yaz döneminde yabancı ülke paraları için tam bir cennet oluÅŸtursa da, gerek Rusya ve Ukrayna ile AB ülkelerinden baÅŸta savaÅŸ olmak üzere deÄŸiÅŸik nedenlerden dolayı beklenen sonuç alınacak mı oda koca bir soru iÅŸareti olarak durmaktadır.
Bunun yanında turizmin en büyük gelir kaynağı iç turizmde; akaryakıt, ulaşım ve konaklama giderlerindeki çok büyük artışlar nedeni ile oldukça durgun geçmesi de olasılığı çok yüksek bir durumdur…
Diğer yandan bu üretim maliyet artışları fiyatları yükseltirken, tüketimi düşürmekte bu da, ÖTV, KDV gelirlerinde büyük düşüşlere yani, bütçe açıklarının daha da büyümesine neden olmaktadır.
Sözün özü;
Belli ki eko-turpun, büyüğü eko-heybede!