Bakın bir anda otistik ekonomimiz nasılda barışsever oluverdi?
Barışı mı seviyorlar yoksa paralarını mı derseniz elbette elin yabancısı benim kara kaşıma kara gözüme hayran olduğu için mi geldi ki böyle düşünsün?
Bir masaya oturmadan ya da elini kolunu birilerine uzatmadan deneyimli rahmetli büyüklerimiz, nurlar içinde yatsınlar, yiyelim içelim ama hesabımızı bilelim dememişler mi? Aynı zamanda ayağımızı yorganımıza göre uzatalım, işten artmaz dişten artar da demişler.
Borç yiğidin kamçısıdır da demişler ama hiç biri borcunu evladına ya da torununa devretmemiş!
Bakın ortalık birden karışınca ilk ne söyleniyor?
Soğukkanlı olalım!
Yada darbeye karşı hazırız…
Ama her konuda bu anlayış nerede ise toplumumuzun düsturu haline getirildi.
Birbirimize karşı elbette sakin ve soğuk kanlı olalım ama dış ülkelerden bize yansıyan olaylarda bu buz kesme nedendir?
Sonra biz derin dondurucu muyuz?
Zaten biz farkına varmasak da yabancılar bizi hem de A sınıfı iki kapılı nonfrost buz dolabı olarak kullanmıyorlar mı?
Ellerinde ne kadar netameli ürün ve emtia var bize gönderiyorlar.
Sadece gelişmiş ülkelerin dövize ve yatırımına mı bakar olduk?
Nerede…
Nerede ise sapla saman bile ithal eder olduk
Ne acıdır?
Birde siyasilerimiz bir biri ile kürsülerden ağız dalaşı yapıyorlar
Saman bile ithal ediyoruz…
Karşılık olarak deniyor ki;
Bunlar saman diyor, oysa o ithal edilen kapçık!
Vay canına demek biz kapçık ithal etmişşiz…
İyi hoş da, kapçık da zaten tahıl ürünlerinin kabuğu değil midir?
Demek ki muhterem yabancılar buğdayı ayrı sapını samanını ayrı kapçığını da ayrı, ayrı bize bir güzel satıyorlar?
Kapçık, saman ile uğraşmayalım da ihracatımız ve iç ham maddeye dayalı üretimimiz ne durumda ona bakalım mı?
Sözün özü;
Her türlü ekonomik sorunumuzu çözdük hamdolsun, kala kala bir kapçık kalmıştı onumu halledemeyeceğiz?