Kazım ÇiloÄŸlu’nun bugünkü yazısı
Bu kısaltmayı görünce aklınıza ilk gelen sanırım askeri bir komutanlık olacaktır! Oysa bu bir yerde can simidi, bir yerde ise denize düşen yılana bile sarılır söyleminde olduğu gibi, çok tehlikeli bir canavar, iki ucu keskin bir bıçak…
‘’Kredi Kartı Kullanımı’’
Çocukların zararlı ve zehirli boyalardan ve uygun olmayan, plastik malzemelerden üretilen merdiven altı ya da uzak doÄŸudan ithal, bir kısım kanserojen oyuncaklardan bile tehlikeli bir parasal oyuncak! Bu kadar tehlikeli olmasına karşın, ne bunları üreten ve pazarlayan bankalar nede ülkeyi yönetenler ve özellikle maliyeden sorumlu olanların, yeteri kadar önlem alıp, çare üretip üretmedikleri ise tam anlamıyla masaya konup, enine ve boyuna büyük bir titizlikle incelenmesi gerekir…
Her şeyden önce bu kredi kartı kullanım hakkı, bankalarca iyi ve doğru sorgulanıp kişi ya da kurumlara veriliyor mu?
Aynı zamanda ülke yönetimin ilgili birimleri, HB, MB ve özellikle Bankalar Birliği ile TCMB bu kadar yaygın ve toplamında, yüzlerce milyarı bir harcamanın döndürüldüğü bu ve benzer sistemler de, bir takip ve gerektiğinde önlem alıp ya da uyarılarda bulunuyorlar mı?
Sendikalar bu konuda kendi ücretli üyelerinin maaşları ve kart kullanım ve de kart geri ödeme batağına düşenler için, bir çalışması ve bu konuda gördükleri tehlikeleri ve uyarıları sendikal güçlerini kullanarak, demokratik usullere göre iktidarlara yansıtıyorlar mıdır?
Şimdi denebilir ki efendim bu doğrudan kişilerin sorumluğu, ‘’ayaklarını kredi kartları limitlerine kadar uzatırlarsa’’ hiçbir sorun yaşamazlar!
Evet, çok doğru…
Eğer ülkenizde ki ücret sisteminin açlık sınırın bile altında olmasını bir yana bırakırsak, Özellikle kendi vicdanımıza, bu  ve benzer ücret alan kişilerin, özelliklede evli ve ergenlik çağında çocuğu olan bir ailenin, bu asgari ücretle geçinebileceğini kabul ettirebiliyor muyuz?
Yukarda da belirttiğimiz gibi, denize düşen hele birde yüzme bilmiyorsa değil yılan ne atarsan ona sarılır zira bu insan can derdine düşmüş ve ölümle yaşam arasında bir sınıra gelmiş durumdadır.
Böyle bir insandan, makul ve mantıklı bir davranış beklemeniz asla mümkün değildir!
İki ayağınız sahilde yere basarken, can derdine düşmüş bir insana, şöyle yapsaydın, böyle yapsaydın nasihati abesle iştigalden öte gidemez…
Eğer bu konuda suçlu hatta suçlular aranacaksa?
Öncelikle bankalar
Akabinde devletin mali takip ve deÄŸerlendirme birimleri
Sendikalar
Şapkalarını masanın üzerine koyup bir düşünmelidirler…
Elbette sadece bu yeterli deÄŸildir
Eğer sosyal bir devlet ve ücretler konusunda düzenleyici bir kurulumuz var ise? Onlarda tespit ettikleri bu ücretlerin, sonunda nelere mal olabileceğini de derinlemesine vicdanlarında sorgulamalıdırlar
Çünkü tüm bu kişi ve kurumlar, oldukça hatırı sayılır bir gelir düzeyinde ve olanakları geniştir. Kendilerinin böyle bir yaşam mücadelesi içinde oldukları da düşünülemez ve tok açın halinden anlamaz deyimine, aldıkları kararlarda ne kadar benzerlik olduğu da ayan beyan görülmektedir.
Özetle;
Bankalar tam bir soruşturma ve denetim altında kart vererek, nakit limitlerini buna uygun bir seviyede tutup, müşterilerinin, harcama ve ödemelerinin takiplerinde de titiz davransalar, hiç kuşkusuz bu konudaki sorunlarda büyük bir azalma sağlanacaktır.
Bankalar Birliği ya da BDDK gibi kurumlar da, aynı kişilerin, birden çok kredi kartını, nasıl kullandıklarını takip edip, gerekli uyarılar yapsalar ve önlemler alsalar, bu konuda da ki sorunlar da kısmen çözülmüş olur.
Zaten en önemli batak bu yöntemle oluşuyor…
Kullanıcı karttan, karta, nakip çekip, aktarım yaparak, ödemelerini en yüksek faizi barındıran kredi kartı, nakit çekme tuzağına düşünce, artık kurtuluşu olmayan bir sarmalın içine düşmüş oluyor!
Elbette bu yüksek getiriden bankalar memnun olacaklardır…
Bu durumdaki insan ise siyasi, sosyal ve hukuken tam bir serseri mayın durumuna düşmekte, nerede, ne zaman ve nasıl davranacağı da, büyük bir toplumsal tehlike olarak ortaya çıkmaktadır.
Özetle;
Eğer gelir düzeyi insanca yaşamaya uygun kişiler, zorunlu ihtiyaç olarak değil de sorumsuzca harcamalar içine giriyorsa elbette bu banka ile birey arasında bir sorundur kimseyi de ilgilendirmez hele, hele ülke yönetimini hiç ilgilendirmez!
Ama insanlar ayakta kalmak, yaşamlarını sürdürebilmek için sendikal haklarını kullanarak, işveren ile haklarını demokratik ve sendikal haklarını kullanarak alamıyor.
Onlara bu ücretler dayatılmakla kalmıyor, aynı zamanda dışarıda ki işsizler, aba altından sopa olarak gösteriliyor ve buna da ülke yönetimleri çözüm yerine, tam tersi, bu ücret tespitlerinde kendilerine göre baskı oluşturuyorlarsa?
İşte o zaman danan kuyruğu kopuyor ve bu kişiler, geçinebilecek asgari düzeyde bir ücreti alamayınca, çıkar yolu bireysel çözümler de kredi kartların da, bir ileri aşama da ise iki ya da üç karttan bir birine nakit aktarımı aşamasına geçişle uçurumun ucuna geliyor hatta aşağıya yuvarlanıyorlar!
Bu durum sadece kişiyi değil tüm bir aileyi de beraberinde içinden çıkılmayan bir perişanlığa itiyor.
Böyle bir durumun, toplumun büyük bir kesimi kapsaması ise sadece parasal bir sorun olmaktan çıkıp, toplumsal bir tehlike halini alıyor!
Diğer yandan bir derece bu gurubun üzerinde geliri olup ya da ailesinin hemen her ferdinin bir işte çalışma şansı olanlar, kıt kanaat geçinseler de, en azından dolaylı ya da dolaysız vergilerini ödedikleri gibi, kullandıkları kredi kartlarını da zorlanarak da olsa bir şekilde ödeyebiliyorlar.
İşte bu gurup da ki özverili insanlar içinde, böyle devlet destekli ve denetimde ki bir yerde herkesin hakkı olan, devlet hazinesinden ya da devlet kurumlarının olanaklarını kullanarak çözüm diye ortaya koyması en büyük haksızlıktır!
Madem devlet olanakları kullanarak bu sorunlar çözülecekti, neden o zaman bu harcamalar, zamanında insanların asgari düzeyde geçimini sağlayacak bir ücret tespitinde verilmedi de, bu açmazlara, insanlar bile, bile mi düşürüldü diye, sormamız ve sorgulamamız gerekmez mi?
İnsanlara, evrensel insan haklarına uygun, en al düzeyde çözüm üretmek ve onlara çıkış yolları göstermek, istihdamı artırarak, işsizliği en al düzeye düşürmek, iktidarların en öncelikli ödevleridir.
Eğer bir toplumda bir değil, on değil yüz ve bin değil, milyonlarca kişi bu tür bir mali batağın içine düşmüş ise başta sendikalar olmak üzere, özel ve kamunun tüm kurum ve kuruluşların davranışları ciddi şekilde sorgulanmalıdır
Fay hatlarının hareketleri sonucu oluşan depremlerin ne zaman, nerede ve ne şiddette olacağını, günümüz teknolojisine göre önceden bilip, önlem alamazsınız ama ‘’eko-depremler’’ hem bir sürü ön belirti ve uyarlar verir ve hem de gümbür, gümbür geldiğini, sağır kulakların bile duyacağı şekilde çok önceden duyurur!
Sözün özü;
Sorunlar kişilerin hatalarından kaynaklanıyor ise hesabını bireysel öderler ama sorunlar yönetimlerin hataları ve ihmallerinden dolayı oluşuyorsa?
Bu bedeli haklı ya da haksız olsun tüm toplum öder!
Kazım Komodorum,
Sözün sonu muhteşem olmuş. cahil toplumumuza sadece bunu anlatabilsek kendimi Aydınlanma çağına girmiş kabul edeceğim.
Katkılarınız ve yorumlarınız için teşekkürler saygılar değerli amiralim