Haftanın ilk günü açıklanan dört veri, hayatımızda bambaşka bir bakış açısını toplu halde gözler önüne serdi. Mesela işsizlik yüzde 11,4’e çıktı… İşsiz sayımız 3 milyon 749 bin olarak açıklandı. Ama aynı istatistikte en az bu kadar daha iş aramaktan vazgeçen var. Fakat onları görmezden geliyoruz. Böylece yükselmiş olsa bile işsizlik oranımızın yüzde 11,4 olduğuna inanıyoruz.
Sanayi üretim endeksi açıklandı. Sanayi üretiminde geçen seneye oranla yüzde 5,7 gibi dramatik bir düşüş yaşadık. Elbette resmi kayıtlara göre… Fakat bir önceki aya göre düşüşün yüzde 1,9 azalmasıyla övünmeyi tercih ettik.
Ciro endeksimiz de aynı gün açıklanan verilerden biriydi. Ekim ayında ciroların bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 26 arttığını duyurduk. Fakat aynı açıklamada mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış toplam ciro endeksinin yüzde 2,4 düşmüş olduğuyla ilgilenmedik. Doğal olarak artış daha cazip geldi.
Son veri de Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın Kasım ayı bütçe gerçekleşmesiydi. Yapılan açıklamaya göre bir önceki ay 5,4 milyar TL açık veren bütçemiz, 7,6 milyar TL fazla verdi. Verdi vermesine de gelirlere baktığınızda imaf affı, vergi borcu yapılandırması ve bedelli askerlik düzenlemesi…
Ortada kazanılmış, kalıcı ve sürdürülebilir bir gelir yok. İmar affı ve bedelli bir kere alınan paralar, vergi borcu yapılandırması ise fiktif. Yani tahakkuk tahsilat oranı yerlerde sürünen ve hedeflendiği oranlarda hiçbir zaman gerçekleşmeyen bir kalem. Hepsi gerçekleşse bile yine bir kerelik.
Lakin gelirlerdeki sıkıntıyı da, yıllık bazda verilen 54 milyar TL’lik açığı da bir kenara koyalım. Asıl problem haberin faiz dışı 14,8 milyar TL fazla vermiş olması ile ilgili kurgu. Buna bakarak ne kadar iyi durumda olduğumuzu söylediler.
Daha sade anlatmak gerekirse, aylık 2 bin TL geliriniz olsun. Giderleriniz ve 700 TL borç ödemenizi toplamda aylık 2 bin 500 TL olarak kabul edin. 12 ayın sonunda geliriniz 24 bin TL, ödemekle veya harcamakla yükümlü olduğunuz para 30 bin TL olarak karşınıza çıkar. 700 TL’lik borcunuzu, yani yıllık 8 bin 400 TL’yi yok sayarak, giderinizin 21 bin 600 olduğunu düşünüp, aile bütçenizin 2 bin 400 TL fazla verdiğini söyleyebilir misiniz?
İşte Türkiye’nin garip motivasyonu bu…. Gerçekleri tırpanlayarak, sorunları küçülterek, riskleri yok sayarak ‘iyiyim’ oyunu oynuyor. Daha kötüsü vatandaşı da buna inandırmaya çalışıyor. Peki vatandaş sorduğunuzda neden iyi olduğunu söylemek zorunda kalıyor? Hadi bu kadar tatsız bir konunun yanıtını fıkra ile verelim.
“Bir kamyonun çarpmasıyla yaralanmış olan çiftçi Mehmet Amca, kazadan sorumlu tuttuğu taşıma şirketine dava açar. Mahkeme salonunda şirketin avukatı ile Mehmet Amca karşı karşıyalar ve Avukat sorar:
– Ama siz kazadan sonra gelen polis memuruna “ben çok iyiyim” demediniz mi?
Çiftçi Mehmet Amca cevap verir:
– ‘Anlatayım ağam; ben bizim eşeği gasaba da satışa götürmek üzere gamyonetime bindirmiştim ki…’ derken Avukat Mehmet Amca’nın sözünü kesip:
– Bırakın ayrıntıları Mehmet Bey, siz sadece soruma yanıt verin. Siz, kazadan hemen sonra gelen polis memuruna ‘ben çok iyiyim’ dediniz mi, demediniz mi?
Mehmet Amca:
– İşte anlatıyom ya Avukat Bey; eşeği gamyonete yüklemiş, yola çıkmıştım ki… Avukat tekrar adamın sözünü keser ve hâkime dönerek:
– Sayın hâkim, size olayın tam olarak nasıl gerçekleştiğini davacının kendi ifadesi ile almaya çalışıyorum. Ama, soruma yanıt vermiyor. Bu bey, kazadan hemen sonra olay yerine ulaşan polis memuruna ifadesinde “çok iyi” olduğunu söylemiş. Kayıtlara geçmiş. Şimdi ise, aradan geçen kaç hafta sonra müvekkilime dava açıyor. Ben bu davada, bu şahsın mahkemeyi yanıltmaya çalıştığına inanıyorum. Lütfen, sadece soruya yanıt vermesini söyler misiniz?
Çiftçinin hikayesiyle ilgilenen Yargıç:
– Eşek hakkında söyleyeceklerini merak ettim aslında; bırakalım da anlatsın… der.
Mehmet Amca, hâkime teşekkür ederek devam eder:
– “İşte dediğim gibi, sayın hâkimim, tam eşeğimi gamyonetime bindirmiş şehre doğru gidiyodum ki, bu şirkete ait gucuman bi kamyon, “DUR” tabelasına aldırmadan üzerime sürdü ve bize çarptı. Ben yolun bi yanına fırladım, Garagaçan bi yana… Nasıl kötüyüm, nasıl kötü, anlatamam. Gıpırdanamıyom sancıdan. Öte yanda Garagaçan bir anırıyo, bir anırıyokine, ortalık inliyo. Derkene bi polis memuru geliveedi.
Garagaçanın sesini duyması ile önce ona doğru getti, eğildi. Bahtı, tabancasına davrandı, alnının göbeenden Garagaçanımı vurmasın mı? Soonacııma, yolun garşı tarafına geçti, bana dooru geldi, dedikine:
– Eşeğin hali berbattı, vurmak zorunda galdım, Sen nassın?”