Türkiye’de herkes ikinci çeyrek büyüme rakamlarına odaklanmışken, Merkez Bankası’nın açıkladığı enflasyon beklenti anketi gözlerden kaçtı. Açıkçası bu konuda Bakan Albayrak’ın dışarıda kalan konuyu, gündeme taşıması memnuniyet verici.
En azından konsantrasyon noktasında sapma olmaması, enflasyon ve dış ticaret kaynaklı cari açık meselesinin gündemde tutulması kıymetli ve ümit verici bir yaklaşım. Çünkü ikinci çeyrekte büyümenin iç talep odaklı gelmesi, aynı zamanda enflasyonist baskının da artacağının habercisi gibi.
Merkez Bankası, anketinde beklentiyi iki puan yükselterek yüzde 20 sınırına dayadı. Peki bu bize ne anlatıyor? Bence enflasyon bu rakamı ekim ya da kasımda görür ve bunun biraz üzerinde bir enflasyon rakamıyla da yılı kapatırız.
Ondan sonraki süreçte ilk çeyrekte, yine önümüzde bir seçim olduğunu düşünürsek, o çeyrekte de seçime endeksli bir iç tüketim talebiyle büyümeyi, ama buna paralel de enflasyondaki artışı tahmin etmek mümkün.
İTO Başkanı Şekib Avdagiç’in bu aşamadaki uyarısını çok anlamlı buluyorum. İTO Başkanı, büyümede mutlaka yapısal değişimlere gidilmesi gerektiğini, ihracat ve buna dayanan üretim odaklı bir büyümenin sağlıklı yaklaşım olduğunu açıkladı.
Bir gün önce de MÜSİAD Başkanı ‘borç odaklı büyümeye’ dikkat çekerek sorunun burada aranması gereğine işaret etmişti. Yaşanan tüm sorunları bir kenara koyarsak, yaklaşımdaki bu değişimin sevindirici olduğunu belirtmem gerekiyor.
Fakat salt yaklaşım ve söylemlerle durumu düzeltemeyiz. Teşviklerden planlamaya kadar her şeyi bu görüş doğrultusunda şekillendirirsek, çıkış adına faturayı da ödeyerek bir umut yaratabiliriz.
Lakin Merkez Bankası’nın yüzde 20’yi öngörmesi, gerçekleşmenin de bunun üzerinde seyredecek olması, öncelikle dolar baskısının söylenenin aksine varlığını koruyacağını anlatıyor.
Ayrıca artan TL bazındaki maliyetlerin de dolar farkını aratmayarak, enflasyonun çıkışına katkıda bulunacağını görmek ve çözüm konuşurken bunları dikkate alan eylemlere girişmek gerekir.
Şimdi önümüzde 13 Eylül tarihinde gerçekleşecek Para Politikası Kurulu’nun (PPK) toplantısı ve faiz kararı var. Burada nasıl bir tavır alınacağını tahmin etmek güç. Zira konu iktisadın ötesine geçmiş vaziyette.
Öylesine dengeli bir tutum ve söylem oluşmalı ki, Türkiye’yi hem girdiği faiz sarmalında telafisiz noktaya sürüklememeli, hem de ekonominin kurallarını zorlayarak doların değer bazında şiddetini arttırmasına engel olunmalı.
Açıkçası PPK’nın işi zor ve yönetilmesi güç bir dönemde kritik açıklamalar yapmak durumunda. Şimdiden karar ne olursa olsun, iktidarın bakanlarına fren yaptırması ve konuşmayı yetkili bakanlıklar dışında sınırlaması gerekiyor.
Çünkü yaranma duygusuyla yapılan açıklamalar, ateşe körükle gitmekten başka bir işe yaramıyor. Bu kısa süreçte yaşayacaklarımız… Ama görünen o ki orta ve uzun vadede ortaya çıkacak bu enflasyon, çalışanından işverenine kadar herkesin canını çok yakacak.