Türkiye ekonomisinde ciddi bir makro dengesizlik oluştu. Her ay yeni rekorlar kıran dış açıkta somutlaşıyor. Sorular biliniyor. Dengesizliği kim, ne zaman ve nasıl düzeltecek? İktisat politikası neler yapabilir? Mekanizmaları anlamaya çalışıyoruz. Geçen yazı konjonktürün işleyişine baktık. Bir: Özel tüketim ve yatırım harcamaları gelirden hızlı artıyor. İki: Bankalar özel kesimi fonluyor. Üç: Küresel sermaye bankaları fonluyor. Nihai belirleyicinin ilki olduğunu özellikle vurguladık. Bugün özel harcamaları büyüteç altına alıyorum. Sorulardan birine yapısal diyebiliriz. Türkiye insanının, ister tüketici ister üretici, borçlanmaktan korkmadığı açıktır. Nesnel ve öznel nedenleri önem kazanıyor.
Diğeri konjonktürle ilgilidir. Geçen yılın yaz aylarına geri dönelim. Bütün tahminler sonbahardan itibaren özel harcama artışında yavaşlama varsayıyordu. Halbuki tam tersine, anlamlı bir hızlanma gerçekleşti. Ne oldu?
“Animal spirits”
Konjonktür analizini toplumsal zihniyet ve psikoloji ile zenginleştiren Keynes’tir. “Hayvani ruh” doğru ama çirkin bir tercüme olur. Gözüpek, risk alan, mücadele azmi yüksek, hatta bir ölçüde saldırgan davranışı içeriyor.
Bence bizim dünyamıza “asabiyet” sözcüğü uyuyor. Özdeyişlere bile yansıyor. Aklıma hemen“borç yiğidin kamçısıdır” geliyor. Benzer içerikte başkaları da var. Frenkçe ile Farsça karışımı “riskperver” diyebiliriz.
Elimde somut araştırmalar yok. Ama çevremizde “asabiyeti” kolayca gözlemliyoruz. Demografik, tarihi vs. bir dizi etkene bağlayabiliriz. Türkiye’nin dinamizmine ciddi katkı yaptığını düşünüyorum.
Elbette, borçlanma cesaretini destekleyen nesnel koşullar da var. En önemlisi, makro düzeyde düşük borç oranlarıdır. Kredileri milli gelire bölerek ölçüyoruz. Hem tüketici hem firmalar için muadil ekonomilerin çok altında çıkıyor. Nedenleri biliniyor. Son birkaç yıla kadar mali kaynaklar ancak kamu açığına yetiyordu. Üstelik reel faiz yüksek ve kredi vadesi kısaydı. Dolayısı ile özel kesimin borç kullanma olanakları çok kısıtlanmıştı.
Konjonktür ve siyaset
Yukarıdaki analiz bize kredi talebinin daha uzun süre canlı seyredebileceğini söylüyor. Ancak, yukarıda belirttiğim gelişmeyi, yani 2010 sonbaharında başlayan ve bu yılın ilk yarısında da süren ani artışı açıklamıyor.
Grafikte takvim-mevsim etkisi temizlenmiş özel tüketim ve özel makine-teçhizat yatırımları gösteriliyor. Kriz öncesini (2008’in ilk çeyreği) 100 aldım. 2010’un son çeyreğinde gerçek bir yatırım patlaması yaşanıyor.
Belli ki son çeyrekte (ekim-aralık dönemi) vatandaşa yeni bir cesaret gelmiş. Hem tüketim hem yatırım harcamasını hızlandırmış. Kredilerden de izliyoruz. O tarihte ne oldu? Bu cesareti nereden buldu? Cevap siyasette gizlidir. 12 Eylül referandumu seçim bilmecesini de çözdü. AKP’nin tek başına bir dönem daha iktidarda kalacağı anlaşıldı. Siyasi istikrar ufkunun beş yıl uzaması gelecek risklerini azalttı. Böylece “asabiyet” açığa çıktı. Olay budur.