Türkiye reel sektör bazında konsantrasyonunu ihracata bağlamış durumda. Elbette bunun önemini yok sayacak değilim. İhracat içerisindeki kazanç oranı ve 1,5 doları geçmeyen değerimiz ayrı bir tartışma konusu.
Bunların hepsini doğru politikalarla dönüştürebilirsiniz. Fakat şu bir gerçek ki, iç piyasasına hakim olmayan hiç bir sektörün uluslararası arenada kalıcı başarılar elde etmesi mümkün değil.
Bu nedenle dağıtım kanalı zincirinin perakende ayağı çok önemli. Zincirin en uç halkası ne yazık ki bugün ithal malların hakimiyetine geçmiş durumda. Son satış noktası elbette talebi karşılamak için rafına bir ürün koyacak. Ama burada bir strateji uygulamazsanız, dış ticaretteki açığınız sadece üretimle değil, satışla da darbe şahlanır.
Ticaretin hiç konuşulmayan yanı raftan ithalattır. Bilhassa küçük esnafın devre dışı bırakılıp, büyük perakende zincirlerinin her sektörde sahaya hakim olmasıyla birlikte, üretici de büyük oranda iç piyasa adına gücünü kaybetti.
Bunu hazır giyim gibi alanlarda mağazalaşarak aşmaya çalışsa da, orada da yine yabancı öncelikli alışveriş merkezlerinin kurbanı haline geldi.
Durum bu iken günümüzde bir de iç piyasada büyük bir daralma olduğu gözleniyor. 2014 yılında perakendedeki büyüme, Türkiye büyümesinin 1 puan üzerindeyken, rekorlar kırılan 2017’de yüzde 7 ortalama büyümeye karşılık perakendenin artışının yüzde 1 olduğu ifade ediliyor. Bu her yönüyle bir çöküş anlamına gelir.
Elbette bunda vatandaşın düşen alım gücünün, patlayan kredi ve kredilerinin de büyük payı var. Caddelerde ve AVM’lerde arka arkaya kapanan iş yerleri de, zaten bunun en net sağlaması.
O zaman zincirin perakende alanıyla ilgili doğru bir çalışma yapmak, hatta bunu yerlileştirmek, uzun vadede de yurtdışı satış noktalarıyla raftan ithalattan yediğimiz darbeyi, aynı oyunla raftan ihracata çevirmek durumundayız.
Son yıllarda ekonomi yönetiminin yaptığı en doğru işlerden biri ithal ürünlere getirilen vergi oranları. Bu icraatın yetersiz olsa da üretimi tekrar teşvik ettiğini görüyoruz. Bu eğilim doğru yönetilmese de, bir üretim eğilimi maliyetlerden dolayı var.
Fakat o noktada da sıkıntılı alanlar bulunuyor. Toptancı zihniyetle ve bir araştırmaya dayanmadan koyulan bu vergiler, Türkiye’de üretimi olmayan ürünleri de ulaşılamaz kılıyor.
İthalatın çok hakim olduğu kırtasiye piyasasının temsilcileriyle 21 şubat Çarşamba günü açılan Kırtasiye Fuarı’nda sohbet etme olanağım oldu. Sektörün derneği olan TÜKİD’in Genel Koordinatörü Tolga Yücel imalat kanalında bir artış olduğunu söylüyor. Fakat yerli muadili olmayan ürünler nedeniyle de başka bir sıkıntı yaşandığına dikkat çekiyor.
Daha koordine çalışmak lazım. Mesela TÜKİD Yönetim Kurulu Üyesi Cansel Can, sağlığa uygun ürünlerin sunulması konusunda, ilgili bakanlıklarla doğru bir planlama ve çalışmayla güvenli ürünlere ulaşıldığına dikkat çekti.
Benzer bir noktanın perakende alanında rafların yerlileştirilmesi ile ilgili de çalışılması ve küçük perakendecinin ayakta tutulması gerekiyor. TÜKİD yetkilileri bu aşamada yürüttükleri Kırtasiye Bilgi Sistemi’nden bahsettiler. Bir iş yazılımıyla barkod, stok takibi gibi konularda maliyetleri kontrol edebilecek bir yapıyı, küçük perakendeciye sunduklarını anlattılar.
‘Amaç ne’ diye sorduğumda ise büyük zincirlerin farklılaşan hizmet alanlarına karşı, küçük perakendecinin modernize edilerek yaşama şansı bulması olduğunu söylediler. Yani sektör kendini dönüştürmeyi hedefliyor. TÜKİD yetkilileri bunun başarılamaması halinde ise, hasarın engellenemeyeceğine inanıyorlar.
Nitekim bunu da yıl geneline yaydıkları eğitimlerle yerine getirmeyi hedeflediklerini, bunların da uygulamada olduklarını belirttiler. Şimdi işi kırtasiye sektöründen genele yayarsak mutlaka mesleki derneklerin, odaların benzer işlere soyunması, üyeyi aidat alınan bir unsur olarak görmekten çıkarması gerektiğini düşünüyorum.
Gelişen teknoloji toptancı kesimi büyük ölçüde devre dışı bıraktı. Perakende de büyük zincirlerin piyasa hakimiyeti hissediliyor. E- ticaret ise bambaşka bir alan. Ekonomi Bakanlığı’nın sektörlerle iletişim halinde perakende noktalarındaki rafların yerlileştirilmesi için bazı stratejiler geliştirmesi gerekir.
Çünkü küçük perakendecinin öldüğü yerde, yerli üreticinin rafa hakim olması, büyüğün rafına girmeyi başarsa da para kazanması mümkün değil. O zaman yerlileştirmeye perakendeden başlamalıyız. Aksi takdirde elimizle teslim ettiğimiz iç piyasamız olmadan, ihracatta kalıcı başarıları da unutun.
Yıllar önce bir yazımda şöyle demiştim: “En büyük ihracatı iç piyasaya yapın.” Bazı aklı evveller bunun terimsel bir hata olduğunu söylediler. Elbette ihracat iç piyasa tezatını bilmeyecek halim yoktu. Ama sağır kulaklara bir şeyler anlatmaya çalıştım. Geldiğimiz nokta anlamadıklarını gösteriyor. Hiç olmazsa bundan sonra o cümlede anlatılmak istenene kafa yoralım.