Türkiye kendi iç gündeminde meşgulken, dünyada ilginç gelişmeler yaşanıyor. Bu gelişmelerin şüphesiz siyasi yanları olduğu kadar, içinde bulunduğumuz yılın ve önümüzdeki sürecin ekonomik gerçeklerini etkileyeceği de açık.
Bu fotoğraf da bizim gibi nakit paraya ihtiyacı olan ülkeleri yakından ilgilendirecek ve risk algısını yükseltecektir. Ortaya çıkan sıkıntının boyutu bir yana, her şeyden önce bu gelişmeler doğru ders çalışılması ve yönetilmesi gereken bir önem ortaya koyuyor.
Bunlardan birincisi dünyada söylentinin aksine reel sektör bazında artan iktisadi daralmanın ve korumacılığın tersine, petrol fiyatlarının yükseliş trendine girmiş olmasıdır. Şayet talep bu seyirde devam eder, ama maliyetler bu nedenle tetiklenirse Türkiye’deki olası çift daralma ve enfasyon yönlü risk, dünyanın da önüne gelebilir.
Yine önemli bir başlık Dünya Ekonomik Forumu’nun Davos öncesi açıkladığı Küresel Risk Raporu 2018’in anlattıkları… Merak edenler detaylarını bulabilir, ama özetle anlamamız gereken büyük devletler arasında yaşanması muhtemel olarak nitelendirilen askeri çatışmalar dahil, keskinleşecek siyasi ve ekonomik çekişmeler riskinin artma öngörüsü.
Bunun zaten pamuk ipliğine bağlı dünyada ekonomik risk algısını yükselteceği ve maliyetlerin artmasına neden olacağı açıktır. Bu da yine biz başta olmak üzere nakit paraya ve reel sektör bazında da ihracata ihtiyacı olan ülkelerin işinin zorlaşacağı anlamına geliyor.
Ayrıca bu ortam adet bazında yükseltseniz bile ihracattan olan kazancın düşeceğine de işaret eden önemli bir bulgu. Çünkü risk algısının yükseldiği ve pazarın daha da kasıldığı ortamda, alıcı almaktan imtina edecek ya da fiyat pazarlığına oturacaktır.
Önemli bir diğer başlık ise Avrupa’dan geldi. Avrupa Birliği bankalarla ilgili denetimi sıkılaştırıyor. Avrupa Sayıştayı tarafından yayımlanan rapora göre denetimin amacını, ekonomik krizleri önlemek oluşturuyor. Yani global krizin ayak sesleri o kadar yükseldi ki, önlemler gün yüzüne çıkıyor.
‘Bize ne’ denilebilir. Fakat Avrupa Merkez Bankası, Avro Bölgesi’ndeki 120 bankayı yakından takip ediyor. Yani belki geleceğe yönelik değil, ama geçmişe yönelik kullandığımız paralar üzerinde önemli bir risk algısı daha belirdi. Nitekim yeni gelecek sendikasyonlarda da bunun etkili olacağı açık.
Tüm bunları alt alta koyduğumuzda, mevcut sıkıntılarımızı ve açmazlarımızı da dikkate alarak değerlendirdiğimizde önümüzde tehlikeli bir süreç olduğu apaçık gözüküyor. Peki tehlikenin farkında mıyız?
Çünkü farkına varırsanız yönetirseniz, süreçte olası hasarları azaltabilirsiniz. Umursamazsanız da riskiniz artar. Sonra kimse not düşürümlerinde ya da TL’nin değer kayıplarında dış güç aramasın. Ama tüm bunlardan daha kolayı var: ‘Ey dünya’ deyip işin içinden çıkarsınız. Bakın bakalım, risk bağırarak ortadan kalkıyor mu?