Taner Berksoy’un bugünkü yazısı
Türkiye ekonomisi kronik dış açık ekonomisidir. Mal ve hizmet ihracatından elde edilen döviz geliri mal ve hizmet ithalatı için harcanan dövizden azdır. Bu durumda dış ödemelerinde kronik bir açık oluşur. Bu açığı dışarıdan gelen doğrudan yatırımlardan kaynaklanan döviz ve/veya dışarıya satılan tahvil, hisse senedi vb. gibi portföy yatırımlarının sağladığı döviz girişi ile finanse etmek mümkündür. Ödeme açığı olduğu sürece bunun finansmanı da gerekeceği için bu iki kaynaktan sağlanan finansman en tercihe şayan çözümdür. Zira bunlar borçluluk yaratmaz. Doğrudan yatırım ve portföy yatırımlarının boyu açığı finansa etmekte kısa kalırsa çaresiz olarak borçlanma devreye girer.
Bütün bunların açığı finanse etmeye yetmediği durumlarda da kaçınılmaz olarak döviz rezervi birikimi kullanılarak açık ödenir. Bu da derde deva olmazsa yapılacak bir şey kalmaz, vadesi gelen ödemelerinizi yapamazsınız yani pratik olarak iflas edersiniz. Dış ödemelerde iflas durumuna düşmek fevkalade nahoş bir iştir. Uzunca bir süre için uluslararası piyasalardan dışlanırsınız.