Son haftalardaki yazılarda ağırlıklı olarak endeksin ve doların seyri üzerinde etkili olan ve olabilecek temel – teknik gerekçeleri detaylıca ele aldık. Geldiğimiz durum itibariyle önceki haftalarda çizdiğimiz genel görünümü değiştirecek çok önemli bir değişiklik olmadığını söylemek mümkün.
Jeopolitik belirsizlikler hem içeride hem de küresel önemli bir risk unsuru olarak kalmaya devam ediyor. ABD tarafında Trump’ın vergi konusunda paylaştığı detayların etkisiyle hisse senedi endeksleri tarafında çok güçlü olmasa da yeni bir pozitif rüzgârın estiği görüldü. Ancak, vergiyle ilgili vaat edilenlerin kongre-senato tarafına takılıp takılmayacağı henüz çok değil. Söz konusu düzenlemelerin yasalaşmasını destekleyici her haber akışı başta ABD hisse senedi piyasalarında olmak üzere küresel piyasalardaki risk iştahını desteklemeye devam edecektir. ABD gündemindeki diğer kritik gündem maddesi ise Şubat 2018’de görev süresi dolacak olan Fed Başkanı Yellen’ın görev süresinin uzatılıp uzatılmayacağı; şayet uzatılması yerine kimin geleceği konusu. Muhtemel adaylar hakkına bir listenin Trump’a sunulduğu yönünde basında yer alan haberler ve 6 Eylül’de kişisel nedenler dolayı istifa ettiğini açıklayan Fed Başkan Yardımcısı Stanley Fischer’ın koltuğunun 13 Ekim itibariyle boşalacak olması da kısa vadede bu konuyu gündemin sıcak başlıklarından bir olarak tutmaya devam edecek gibi görünmekte. İsimler belirli olana kadar geçecek dönemde oluşacak belirsizlik ve olası spekülasyonlar risk iştahı üzerinde olumsuz etkiye yol açabilir. Ancak, asıl sağlıklı fiyatlamanın ortaya çıkacak nihai isimlerin piyasa tarafından göreceği kabul ve şahin/güvercin yakıştırmalarından hangisini alacağına göre gözlenmesi beklenebilir. “Şahin” bir isim doların küresel değerini desteklemeye devam edebileceği gibi; “güvercin” olarak nitelenecek adayın küresel risk iştahını artırması beklenebilir.
Cuma günü (bugün) açıklanan ABD istihdam raporunu da kısaca değinmekte fayda var. Tarım dışı istihdamın artış yerine 33 bin azalmış olmasının bir miktar hayal kırıklığı yarattığı söylenebilir. Aylık ortalama kazançların beklentilerin üzerinde aylık bazda % 0.5 artış göstermesi de raporun güçlü görünen tarafı. Yaşanan Harvey ve Irma kasırgasının, eylül ayına ait gerek istihdam tarafında gerekse de diğer veriler üzerinde bu tarz ciddi ancak geçici etkilere yol açması beklenmekteydi. Bundan dolayı, tek başına bu verilerin Fed’in aralık ayında beklenen faiz artırımı olasılığını ortadan kaldırmaya ya da daha da güçlendirmeye yetmeyeceğini göz ardı etmemek lâzım. Hele ki, Fed Başkanı Yellen’ın faiz artırımları için enflasyonun % 2’ye gelmesinin beklenmesinin ihtiyatsız olacağını ve faiz artırımında çok fazla kademeli olmaktan sakınılması gerektiğini söylediğini hesaba katacak olursak.
Avrupa tarafında, olaylı referandumun ardından Katalanların Bağımsızlık ilan edip etmeyeceği ve Avrupa Merkez Bankası’ndan mevcut varlık alım programının devam edip etmeyeceğine ilişkin olası mesajlar merakla beklenmeye devam ediyor. Olası bir bağımsızlık ilanı euro üzerindeki aşağı yönlü baskının artmasına yol açabilir. Diğer taraftan, mevcut varlık alım programının yakın dönem de sonlandırılacağı anlamına gelecek olası açıklamalar ise eurodaki kan kaybının sonlanmasını, hatta yönün yukarı dönmesini de sağlayabilir.
Türkiye özelinde ise TÜFE’nin yıllık bazda yeniden % 11’in üzerine yükselmesinin yanı sıra, çekirdek göstergelerdeki artış ve ÜFE tarafındaki yüksek seyrin sürüyor olması da TL üzerinde negatif etkilere yol açtı. Açıklanan rakamlardan gelen olumsuz sinyallere ek olarak gelecek yıl yapılacağı duyurulan vergi artışlarının enflasyon üzerinde yukarı yönlü etkiye yol açacak olması ile Fed ve ECB kaynaklı beklentilerin de TL’nin değeri üzerinde oluşturduğu baskı dikkate alındığını TCMB’nin elinin zorlaştığını söylemek lâzım. Ortalama fonlama faizi bir süredir % 12 sınırına dayanmış durumda. TCMB’nin 2017 yılı itibariyle ağırlıkla fonlamayı gerçekleştirdiği Geç Likidite Penceresi Borç Verme Faizi % 12.25 seviyesinde. 2017 yılı itibariyle planlı toplantı sayısı 8’e inen TCMB, yılın 7. toplantısını 26 Ekim tarihinde gerçekleştirdikten sonra 14 Aralık tarihindeki yılın 8. ve son PPK’ya kadar başka planlı bir PPK bulunmamakta. Ana beklentimiz her ne kadar bu ayki PPK’da da faizlerde herhangi değişikliğe gidilmeyeceği yönünde olsa da; özellikle TL’deki değer kayıplarının artış göstermesi durumunda (ki Fed’in bu ay bilanço azaltımına başlayacak olması ile Aralık ayında faiz artırımına gideceği yönündeki güçlenen beklentiler, Trump’ın vergi düzenlemeleri ile ilgili detayları paylaşması sonrasında dolarda küresel olarak gözlenen değerlenme eğilimi, ECB’nin yakın dönemde mevcut varlık alım programını sonlandırabileceği yönünde ağırlık kazanan görüşler gibi gelişmeler bu riski ön plana çıkarmakta), TCMB’nin kendine bir sonraki toplantıya kadar kendine manevra alanı yaratmak amacıyla Geç Likidite Borç Verme Faizinde sınırlı bir ayarlamaya gitme olasılığını da göz ardı etmemekte fayda var. Toplantıya yaklaştıkça, piyasanın merkez bankasını test etme olasılığı da kur tarafındaki oynaklığı artırıcı etkiye yol açabilir. Ayrıca, Kuzey Irak referandumu sonrasında tırmanan jeopolitik riskler ile; yurtiçi piyasaların (her ne kadar şu ana kadar fiyatlamalar üzerinde önemli etkisi olmasa da) iç siyasi gelişmelere olan hassasiyetinin artabileceğini de not etmekte fayda var.
Gelecek hafta yurtiçinde ağustos ayı Sanayi Üretimi (pazartesi) ve Ödemeler Dengesi (çarşamba) verileri izlenecek. Yukarıda değindiğimiz gibi siyasi – jeopolitik haber akışlarının zaman zaman ekonomi gündemini bir miktar gölgede bırakmaya devam etmesi muhtemel. Küreselde ise ABD tarafında çarşamba Fed eylül toplantı tutanakları (bilanço küçültme ve olası faiz artırımı konusundaki detaylar önemli olacka) ile eylül ÜFE (perşembe) ve TÜFE (cuma) takip edilecek. Hafta boyunca görece sakinleşen Kuzey Kore kaynaklı jeopolitik riskler ile vergi ve Fed başkan/başkan yardımcısı adaylarına ilişkin olası haber akışları da küresel piyasaları etkileme potansiyeline sahip olduğundan yakından takip edilmeli. Avrupa tarafında Sanayi Üretimi verileri ile Katalanların olası bağımsızlık kararı ön plana çıkarken; Asya’da çin dış ticaret verilerinin izleneceğini söyleyebiliriz.
BİST-100’de bu hafta ne beklemeli?
Geçen haftaki yazımızda teknik görünümde oluşan sinyallere dikkat çekerek, eylül ayı boyunca gözlenen sert düşüşün ardından, bir tepki hareketi görülmesi olasılığının ağır bastığını ve endeksin kısa vadede ilk dip çalışmasının 100.000 – 101.400 civarlarında görülebileceğini belirtmiş (aksi takdirde 95 – 96 bin civarında yeni dip arayışı olabilir), bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda endeksin bir süre 102 – 105 bin aralığında dengelenme eğilimine girmesinin muhtemel göründüğünü ifade etmiştik. Şu an için genel görüntüyü bozucu bir gelişme görmediğimiz için endekse dair son haftalarda detaylıca ifade ettiğimiz görüşlerimizi genel olarak korumaktayız. Endeks 104 bin üzerinde tutunduğu müddetçe, yukarı yönlü denemelerin devam etmesi beklenebilir. Olası yukarı yönlü hareketlerde kısa vadede 104.600 -104.950 direnç bölgesi ve 105.750 direnci kısa vadeli teknik hedef olarak izlenmeye devam edilebilir. Kısa vadeli en önemli dirençlerden biri konumunda olan 105.750 direncinin kırılması durumunda birkaç haftalık vade içinde 107.500 ve 108.750 dirençleri de yeniden radara girebilir. Ancak, ekstra pozitif bir gelişme olmadıkça yukarıda üzerinde durduğumuz gerekçelerle bu olasılığın şu an için zayıf olduğunu düşünüyoruz. Diğer taraftan, endeksin 104 bin üzerinde tutunamaması durumunda 103.000 – 103.250 destek bölgesi, 102.500 desteği ve 100.000 – 101.400 destek bölgesi yeniden test edilebilir. Şu ana kadar fiyatlanmayan ciddi bir olumsuzluk görülmedikçe kısa vadede bu seviyelerin üzerinde kalınmasının daha yüksek bir olasılığa sahip olduğunu düşünüyoruz. Özellikle, 100.000 seviyesinin kırılmasına neden olacak bir gelişme yaşanırsa; aşağı yönlü hareketlerin hızlanabileceği ve ilk olası tepki hareketinin 95 – 96 bin civarlarından gelebileceği yönündeki görüşümüzü de korumaya devam ediyoruz.
Dolar/TL’de bu hafta ne beklemeli?
Ağırlıklı olarak yurtiçinde TÜFE ve jeopolitik riskler, dışarıda Fed’e yönelik beklentiler nedeniyle TL’deki değer kayıplarının son haftalarda arttığı görülüyor. Mart 2017 itibariyle gözlenen düşüş trendinin kırılması sonrasında kurun 3.60 TL sınırına dayanan kur, cuma günü bu sınırı da aştı. Grafik üzerinden de görüleceği gibi mart sonrası oluşan düşüş trendinin başladığı tepeden yılın en düşüğü olan ve yakın dönemde test edilen dibe çizilen Fibonacci Düzelme % 50 seviyesinin ve 200 günlük hareketli ortalamanın yaklaşık olarak 3.60 TL’ye karşılık gelmesi bu seviyenin önemini artırmakta idi. TL’yi destekleyici ve doların küresel değerini düşürücü bir gelişme olmadıkça kurun kısa vadede dengelenme bandını 3.54 – 3.59 TL’den 3.60 – 3.65 TL’ye çekmesi muhtemel. Ekstra bir gelişme olmadıkça, küresel olarak rüzgârın dolardan yana esmeye devam ettiğini not edelim. Bundan dolayı, kısa vadede 3.54 – 3.55 TL’nin aşağısına sarkılması olasılığının zayıflamış olduğunu düşünüyoruz. Diğer taraftan, özellikle, 3.6473 TL seviyesini önemli bir direnç olduğunu belirtelim. Bu direncin kırılması durumunda, sırasıyla 3.6650 TL, 3.6870 TL ve 3.7028 TL dirençlerine doğru bir hareketlenme görülmesi beklenebilir.
Erol Gürcan
Gedik Yatırım
Yatırım Danışmanlığı Müdürü
Erol bey borsa belli bir kanal içinde yatay hareket edeceğini anladım yazınızdan.Borsada olumlu ayrışacak hisse senetlerinde kalmanın veya almanın mantıklı olabileceğini söyleyebilirmisiniz.