Dünya uzun zamandır dördüncü sanayi devrimi ile birlikte farklılaşacak ekonomik aktivitelere hazırlanıyor. Türkiye bu konunun ne kadar farkında tartışılır. Zira bir önceki Davos Zirvesi’nde biz Göbeklitepe’yi anlatırken, oturumun ana tartışması buydu.
Neyse ki sonra bize de bir aydınlanma geldi ve meseleyi konuşur olduk. Lakin bu işin eğitim ayağını konuşmadan ortaya koyduğumuz tezlerin ne kadar gerçekçi olduğunu sorgulamalıyız.
Zira bu hem insan kaynakları yönetimi ve istihdam açısından kritik konu, hem de bizim gibi ağırlıklı olarak emek yoğun sektörlerle ilerlemeye çalışan ülkeler adına hayati bir mesele.
Olayı Endüstri 4.0 diye reklam malzemesi yapıp, havanda su çözerek bu alana hazırlanmamız zor. Çünkü geleceğin ekonomisindeki etkinliğimizden işsizlik sorunumuza kadar birçok hususu yakından ilgilendiren mevzu, konuşarak değil, yapılarak hazırlanacak bir özellikte.
Son açıklanan büyüme rakamlarına baktığınızda, Türkiye’nin halen ve ısrarla hizmetler sektörü üzerinden bir mücadele verdiğini görüyoruz. Oysa sanayinin, tarım gibi sektörlerin gelişmesi, büyümesi, dördüncü sanayi devriminin yapısının da bunlara adapte edilmesi gerekir.
TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik’in her fırsatta dile getirdiği şirketlerimizi dijitalleştirmemiz gereği, ülkemizde ne kadar doğru algılanıyor bilemiyorum. Fakat geleceği konuşurken bu başlığın üzerinde uzun uzun durulması ve eğitimle bağlantılı, istihdam ve iktisadi planlamanın bu çerçeveden yapılması şart.
Dördüncü sanayi devrimi ile ilgili en ürkütücü başlıklardan biri, ‘dünya robotik bir hal alacaksa, insanlar işsiz mi kalacak’ sorusunun yanıtı. Elbette böyle olmayacak; ama dersini iyi çalışanlar için. Önce bir araştırma sonucunu sizlerle paylaşayım:
“ManpowerGroup tarafından yapılan ve 43 ülkeden 18 bin işverenin katıldığı Yetenek Devrimi (The Skills Revolution) araştırmasına göre istihdam piyasasının geleceği parlak görünüyor. Araştırmaya göre, her beş işverenden biri (yüzde 19), geleceğin iş dünyasına adapte olunabildiği takdirde teknolojik gelişmelerin iş imkânlarını artıracağını, her 10 işverenden altısı (yüzde 64) ise çalışan adaylarının doğru becerilere sahip olması ve öğrenmeye, uygulamaya ve adaptasyona hazır olması halinde çalışan sayısını aynı tutacağını ya da artıracağını belirtiyor. İşverenlerin yüzde 90’dan fazlası ise önümüzdeki iki sene içinde işletmelerinin dijitalleşme trendinden etkileneceğini düşünüyor.”
Aynı araştırmanın sonuçları bir önemli veriyi daha ortaya koyuyor. ‘Z kuşağının çalışacağı işlerin yüzde 65’i şu an dünyada var olmayan işler.’ Bu cümle ve tespit üç beş çocuk tartışmasının çok ötesinde bir sorunu önümüze koyuyor. Nüfusun, kalabalık ile insan kaynağı arasındaki farkı tam da burada başlıyor.
Türkiye ekonomisini kurgularken, bağlantılı olarak eğitim sistemini oluşturken, şu an dünyada olmayan hangi işleri bu yapının içinde görüyor? Çözüm öncüsü Adnan Kahveci’nin eski Bakan Danışmanı Erdoğan Kutlu olan çalışmalarımızdan yola çıkarak, daha önce kaleme aldığım ‘Davos’ta ıskalanan gündem; dördüncü sanayi devrimi’ başlıklı yazımın ilgili bölümünü bu nedenle tekrar paylaşma ihtiyacı duyuyorum.
“Çözüm için:
– Ezberci yapıdan uygulamalı eğitim ve öğretim yapısına geçilmesi.
– Gelişen teknolojilerin beraberinde getirdikleri yeni meslek dallarının eğitim sistemine ilave edilmesi. (Genetik, robot mühendisliği ve teknisyenliği, uzay-uydu mühendisliği ve teknisyenliği, ışık-ışın mühendisliği ve teknisyenliği, mekatronik mühendisliği ve teknisyenliği, biyotech mühendisliği ve teknisyenliği, lazer mühendisliği ve teknisyenliği, finans mühendisliği ve uzmanları gibi…)
– Eğitim ve öğretim sisteminde, bilim ve sanat eğitimi, uygulaması beraberce yapılmalı. (Bilim ve sanat bir kuşun iki kanadı gibidir.)
– Öğretim elemanlarının eğitimine son derece önem verilmeli ve özel olarak yetiştirilmelidir.
– Eğitim müfredatı laik, çağdaş ve milli olmalıdır.
– Teknoloji Fonu’nun oluşturulması önemlidir. Böylece teknoloji yoğun ürünlerin ithalinden kesilecek paylarla oluşturulabilir. Kaynağın ihtisas bankası özelliğiyle kurulacak Teknoloji Bankası kanalıyla, teknoloji yoğun üretim yapacak yatırımcılara uzun vadeli / düşük faizli kredi olarak verilmesi sağlanmalıdır.
– PROJETÜRK, proje yarışmaları düzenlenmeli ve ödüllenmelidir.
– Proje pazarları kurulmalı. Teknoloji yoğun ürünlerin sergileneceği proje pazarlarında proje sahipleri ile yatırımcılar buluşturulmalıdır.
– Organize teknoloji bölgeleri kurulmalı ve özel muafiyetler sağlanmalıdır.
– Kamuoyunun bu konularda daimi bilgilendirilmeli temin edilmelidir.
– Kültür ve sanata büyük önem verilmeli, özgürce düşünmenin, konuşmanın önü açılmalıdır.
– YÖK kapatılmalı ve üniversitelerin özgür olması sağlanmalı, bilime ve sanayiyi katkıda bulunmaları teşvik edilmelidir.”
Yani sözün özü dünya dijitalleşiyor, yeni sektörler yaratıyor. Bizim de kısır gündemlerden kurtularak, artık gerçek meseleleri tartışmamız gerekiyor. Zira Türkiye şu an verdiği fotoğrafta, dijital dünyaya, manuel koşuyor.