Ramazanda yavaşlayan toplumsal temponun ardından uzun sayılabilecek bir de bayram tatili yaşadık. Pek çoğumuz için ramazan bayramı yaz tatilinin peşine takıldı. Böylece uzayıp giden bir tatil dönemi geçirdik. Hiç de fena olmadı doğrusu. Uzun dinlence sanırım herkese iyi geldi. Yeni döneme bir enerji birikimi ile başladık.
Aslında insanların temposu duraklarken dünya durmadı tabii. Yaz başında ipuçları ortaya çıkmış olan bazı küresel eğilimler son iki ayda daha yerleşik hale geldi. Bu eğilimlerin daha da süreceği anlaşılıyor.
Küresel ölçekte egemen olmaya başlayan temel eğilimlerin başında iktisadi büyümenin yavaşlaması geliyor. Gelişmiş ülkelerde biraz daha vurgulu olan, biraz daha önceden devreye giren yavaşlama eğiliminin şimdilerde gelişmekte olan ekonomilere de bulaşmaya başladığı gözleniyor. Dolayısıyla yaz başında görece sınırlı kalan yavaşlama eğilimi mevsim sonunda daha yaygın ve yerleşik hale geliyor.
*Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *
Büyümenin yavaşlaması yılın başında ortaya çıkan hızlı büyüme ve sağlıklı kriz çıkışı görüntüsünü bozuyor. Sağlık görüntüsü adeta tersine dönüyor. Tersine dönmenin kışkırttığı beklenti bozulması yavaşlama eğilimini daha da pekiştiriyor. Böylece genel bir durgunluk sarmalı oluşuyormuş gibi bir görüntü çıkıyor ortaya.
Genelleme yapmadan önce küresel yavaşlama dinamiğinin pek de üzerinde durulmayan bir özelliğine vurgu yapılması doğru olur. İktisadi büyümedeki yavaşlama gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde farklı dozlarda oluyor, farklı anlamlara sahip ve farklı algılamalar yaratıyor.
Gelişmiş ülkeler küresel krizden görece düşük ve oldukça tereddütlü büyüme performansları ile çıktılar. Dolayısıyla bu ülkelerde büyüme oldukça düşük bir düzeydeyken yeniden yavaşlamaya başladı. Zaten düşük olan büyüme hızının daha da düşmesi bu ülkelerin ciddi bir resesyona gittiği, yeni bir dip noktasına doğru sürüklendikleri gibi bir kaygılar yaratıyor. Bu ülkelere dönük risk algılaması da buna göre biçimleniyor.
Buna karşılık gelişmekte olan ülkeler küresel krizden görece daha yüksek büyüme temposu ile çıktılar. Dolayısıyla bu ülkelerde büyümenin yavaşlaması büyüme hızında bir kaç puanlık gerileme dışında bir anlam taşımıyor. Yani, gelişmekte olan ülkelerde büyümenin yavaşlıyor olması, en azından şimdilik, resesyon ya da dibe yuvarlanma beklentisi yaratmıyor, böyle bir risk algısı üretmiyor.
Zaten, dikkat ederseniz, yavaÅŸlayan büyüme sorunsalına iliÅŸkin tartışmalarda sadece geliÅŸmiÅŸ ülkelere, özellikle de ABD ve Avrupa BirliÄŸi’ne atıfla konuÅŸuluyor. Adeta tek boyutlu bir tartışma sürüyor. İki grup ülkedeki yavaÅŸlamanın hem göreli doz açısından hem de yarattığı algı evreni açısından ciddi ölçüde farklılaÅŸmış olması yaratıyor bu tek boyutluluÄŸu.
*Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â *
Büyümedeki yavaşlamanın iki ülke grubu arasında farklılaşmış olması yavaşlamaya karşı geliştirilen iktisat politikası tepkilerini de farklılaştırıyor. Yavaşlamanın neredeyse resesyon bağlamında algılandığı gelişmiş ülkelerde iktisat politikalarının, özellikle para politikasının, gevşetildiği ya da zaten gevşek olan politikaların sürdürülmesinde israr edildiği dikkati çekiyor. Bu ülkelerde parasal sıkılaştırma, faiz yükseltme vb gibi önlemlere dönük bir iştaha henüz rastlanmıyor.
Buna karşılık yavaşlamanın sadece büyüme hızında bir kaç puanlık gerileme olarak algılandığı gelişmekte olan ülkelerde yılın ikinci yarısına doğru devreye sokulmuş olan politika sıkılaştırılmasının, biraz utangaç biçimde de olsa, sürdürüldüğü dikkati çekiyor.
Gelişmekte olan ekonomilerin pek çoğunda küresel krizden görece yüksek büyüme hızları ile çıkılmış olması düşük ya da düşük dozda ısınma yaratmış, enflasyonu hareketlendirmişti. Enflasyon tehdidini göğüslemek amacıyla iktisat politikaları sıkılaştırılmıştı. Şimdi yeniden devreye giren yavaşlama eğilimi politika gevşemesine yol açmasa da var olan sıkılığın biraz gevşetilmesi sonucunu doğurmuş gibi görünüyor.
Yaz sonunda dünya ekonomisinin ahvali böyle. Sonbaharı bu ahvali tartışarak geçireceğiz sanırım.