Türkiye iki bayram birden karşılamaya hazırlanıyor. Bir tarafta İslam dünyasının Ramazan Bayramı, diğer tarafta 30 Ağustos Zafer Bayramı… Böyle olunca eski bayramlar geldi aklıma…
Dini bayramımızda duyulan heyecan, aile büyüklerini ziyaret etmek ve coşku içinde sevgilerimizi paylaşmak… Milli bayramımızda ise gidilen tören alanları, gülen yüzler ve haklı bir gururun alanlara yansıması.
Ne var ki bu sene her ikisi açısından da durum, yastık altına saklanan bayramlık ayakkabılarını bile utandıracak düzeyde…
Ramazan Bayramı deseniz, dünyada Ilımlı İslam diye icat edilen ve empoze edilen bir Amerikan İslamı kol geziyor. Öyle ki Amerikan Büyükelçisi Türkiye’de ‘Allah birdir deyip, gerisi kaldırın’ deme küstahlığını bile gösterebiliyor. Gerisi dediği ise, Hz. Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğu gerçeği… Bizde ses var mı? Yok… Üstüne Türkiye, Peygamber’e küfreden adamın NATO Genel Sekreteri olmasını veto edemiyor.
Haramzadelerin ortalığı sardığı bir ülkede, önce saf tutup, sonra yolsuzluk yapanları görmezden gelen ve buna da ‘herkes yiyor’ savunmasına yerleştiren bir ülkenin insanları nasıl bayram kutlayabilir?
Irak’ta 1,5 milyon sivil katledilirken, Libya’da uluslararası sermayenin çıkarları peşinde koşulurken, Suriye’de birileri istiyor diye savaş tamtamları çalınırken ve oradaki insanların kalbini kırmışken neyin kutlamasını yapacağız?
Gelelim milli bayramımıza… 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutlayacak yüzümüz var mı peki? Tarihte fakirliğini kendisine kefen edip, yok pahasıyla şehit düşerek bize bir vatan ve bağımsızlık hediye eden atalarımıza biz hangi bayram armağanını vereceğiz?
Bu büyük zaferin mimarı Mustafa Kemal Atatürk’e hakaretlerin edildiği bir ortamda, gazetecilerin, siyasetçilerin, bilim adamlarının ‘Bağımsız Türkiye’ dediği için, yapılan uygulamaları eleştirdiği için hücrelere atıldığı bir ülkede bayramlığımız ne olacak?
İstiklâl Savaşı sonrası, bu milletin yok canıyla kurduğu tesisleri haraç mezat satan, özelleştirme adı altında ülkeyi yabancılara teslim eden, ekonomisi dışa bağımlı, hukuku tartışmalı, demokrasisi ileri (!), gırtlağına kadar borç ve sıcak paraya bulaşmış, bağımsızlığını kaybetme noktasına geldiği için ne emredilirse yapan pozisyonuna düşmüş, yabancı güçlerin oyuncağı haline gelip, ülkeyi kutuplaştırmayı başarmış bizler, yani şımarık mirasyediler hangi yüzle Zafer Bayramı’nı kutlayacağız?
Kurulduğu yıldan itibaren, Atatürk’ün yaşadığı süreçte 15 bütçe yapan, bunlardan 11’i fazla, 3’ü denk, bir tanesi de Aşar Vergisi’nin kaldırılması nedeniyle bilinçli olarak açık veren bütçeyi yapanların, dışa bağımlılıktan 1938’de dış ticaret fazlası vermeyi başaranların torunları olarak, 70 milyar dolara ulaşan dış ticaret açığımız ve delik deşik bütçemizle hangi sevinci yaşayacağız?
Vatandaş iken cemaatlere kul, birey iken modern köle olanların arttığı bir toplumda nasıl bir bayram kutlamayı amaçlıyorsunuz? İki büyük devrimciden bahsediyorum.
Atatürk bu ülkeye bağımsızlığı ve vatandaş kavramını getirdi, onu yok saydık. Bununla yetinmeyip hakaretler yağdırdık. Bu ülkede ‘keşke İngilizler’in mandası olsaydık’ diyecek meczuplar bile türedi. Büyük Önder Mustafa Kemal’in mirasına böyle mi sahip çıkacaktık?
Hz. Muhammed yaptığı en büyük devrimlere bakın. Kölelik kalktı, sınıf farkı yok edildi, ayrıcalıklar bitirildi. Bugün kendisini cemaatlere atarak sınıf farkı yaratanlar, ayrıcalıklı olduğunu söyleyenler ve bir tür mensup oldukları sınıfın sözünden çıkamadan köleleştirilenlerin sayısını düşünün. Peygamberimizin yüzüne nasıl bakacağız?
Şimdi bu ülke çifte bayram kutlamaya hazırlanıyor. Şımarık mirasyedilerin ve haramzadelerin yaşadığı bir ülkede ise ne dini ne milli bayram açısından sevinecek bir şey bulamıyorum. Benim her ikisi adına da içim acıyor. Buna rağmen bayram etmek isteyen varsa, iyi bayramlar.