Yavaşlama, Çıktı Açığı ve TCMB

Son yıllarda iktisatçılar ekonomiyi izlerken “çıktı açığı”  (output gap) adını verdikleri analitik aracı daha sık kullanmaya baÅŸladılar. Çıktı açığı ekonominin sahip olduÄŸu üretici kapasite ve teknoloji düzeyi ile üretebileceÄŸi potansiyel üretim ile fiilen yaptığı üretim arasındaki farkı ölçüyor.

Potansiyel ve fiili durum eşit ise çıktı açığının sıfır olduğu kabul ediliyor. Ekonominin tüm imkanlarını gerektiği biçimde kullandığı, yapabileceği üretimin sınırına ulaştığı anlamına geliyor bu.

Fiili üretimin potansiyelin gerisinde kalması ekonominin mevcut olanaklarının elverdiği üretimi fiilen yapmadığını, yani bir çıktı açığı oluştuğunu gösteriyor. Uygulamada çıktı açığının fiili üretimin yavaşlaması ya da gerilemesi sonucu ortaya çıktığı kabul ediliyor. Bu nedenle fiili üretimin (GSMH) büyümesini yavaşlatacak veya geriletecek  arz ya da talep yönlü şoklar çıktı açığını besleyen önemli etkenler olarak kabul ediliyor.

Bunun tersi, yani fiili üretimin potansiyelin üstüne çıkması, yani bir tür çıktı fazlası (!) oluşması reel olarak mümkün değil. Koşullar böyle bir durumu dayattığında ekonomi nominal olarak büyüyor,enflasyon hızlanıyor çoğu kez dış dengesi de bozuluyor.. Bu durum ekonominin ısınması olarak tanımlanıyor

Çıktı açığı analiznini iktisat politikaları, özellikle de talep yönetimi açısından önemli bir analiz aracı olduğu düşünüyorum. Nitekim, çıktı açığı analizi günümüz  Merkez Bankalarının para politikası kurgularında önemli rol oynamaktadır.

Çıktı açığının varlığı ekonomide pozitif bir büyüme marjı olduğunu, toplam talebin genişletilmesi halinde ekonominin ısınmadan büyütülebileceğini gösteriyor. Hızlı büyüme  evelerinde çıktı açığı kapanıyor, bunun ötesine geçilince  ısınma işaretleri ortaya çıkıyor. Dolayısı ile  çıktı açığının varlığı ya da büyüyor olması Merkez Bankasını enflasyon kaygısından uzaklaştırıyor ve bir parasal gevşeme marjı yaratıyor. Çıktı açığının kapanıyor olması da parasal sıkıştırma gereğine işaret ediyor.

*                   *                   *

Bu kaba analizi kendi koÅŸullarımıza uygulayarak TCMB’nin para politikası  dönüşümlerini daha nesnel biçimde deÄŸerlendirmek mümkün diye düşünüyorum.

Üçüncü çeyreğin üçte ikisini tamamlamak üzereyiz. Yılın başından daha farklı bir ekonomik tablo ile karşı karşıyayız. Birinci çeyrekte ana konumuz ekonominin hızlı büyümesiydi. Yüksek oranlı büyüme hızının küresel krizden çıkıştaki  sağlık işareti olarak okuyorduk.

Bu tablo değişti. İlginç olan nokta birinci çeyrekteki olumlu tablonun adeta iki viteste değişmiş olması. Daha ikinci çeyreğin sonunu görmeden ekonominin ısındığı ve hızla soğutulması gerektiği konuşulmaya başlandı. Kimileri hızlı büyümenin ekonomiyi ısıttığını düşünüyordu. Büyüme çıktı açığını kapatmış,  talep baskısnın etkili olamaya başlamasına neden olmuştu. Enflasyon görece sakin sayılırdı ama cari açığın hızla genişlemesi ısınma işareti olarak  değerlendiriliyordu.

Bu evrede Merkez Bankası ekonominin ısındığı, yani çıktı açığının kapandığı savına pek sıcak bakmadı. Para politikasında genel bir daralma yaratacak bir uygulamaya gitmedi.  Tersine, cari açığın büyümesine neden olduğunu düşündüğü  kısa vadeli sermaye girişini caydırmak amacıyla kısa vadeli faiz oranını düşürdü. Banka mevduat karşılıklarını yükselterek de kredi hacmini, dolayısıyla talebi  kontrol altına almayı hedefledi.

*                   *                   *

Daha aktörler bu özgün politika tasarımını kavrayıp, içselleştirmeden ekonomi vites değiştirdi. Yeni veriler ve analizler büyüme hızının düştüğünü, ekonominin  yavaşladığını gösteriyordu. Çıktı açığının yeniden büyümeye başladığı, (eğer varsa) ısınmanın da hızla soğumaya döndüğü, önceki dönemin sorunu olan cari açığın gittikçe sakinleşeceği anlamına geliyordu bu.

Merkez Bankası değişen koşulları hızla değerlendirdi, proaktif davranarak politikasını uygun yönde yeniden kurguladı. Yavaşmanın çıktı açığını yeniden büyüttüğünü gören Banka para politikasını tersine çevirdi. Talebi arttıracak bir para politikası tasarımı yapıldı. Faiz oranları faiz koridorunu daraltacak, sermaye girişini özendirecek, bankaların likidite imkanlarını genişletecek yönde değiştirildi. Ekonomiyi yeniden büyüme rayına oturtma amacıyla parasal gevşemeye gidildi.

Büyüme-çıktı açığı ilişkilerinden  hareketle yapılan analiz Merkez Bankasının değişen koşullara doğru  tepkiler verdiğini, uygun politika geçişleri yaptığını gösteriyor diye düşünüyorum.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir