Gerçekleri görüp de, bu gerçeklere neden olanların hakikati gizlemek için kıvranmasını seyretmek, insanı daha çok üzüyor. İnsanın kendisini kandırması kolaydır da, işlediği bir kabahati başkasından gizlemesi zordur. Bazıları da cümlelerin içindeki dolaylı tümleçler gibi kıvranıyorlar ve halen doğruyu gizlemeye uğraşıyorlar ya, can sıkan bu.
Doktor hastasına o güne kadar yapılan tahlillerin sonuçlarını açıklamaktadır: ‘Size bir kötü, bir de bundan daha kötü haberim var. Önce kötü haberi vereyim. Test sonuçlarına göre 24 saatlik ömrünüz kalmış.’
Adam yıkılır ve doktora dönüp ; ‘hayır olamaz; buna inanamıyorum. Fakat, fakat bundan daha kötü bir haber olamaz ki’ der.
Doktorun yanıtı kısa olur: ‘Dünden beri size ulaşmaya çalışıyoruz.’
İşte Türkiye ekonomisinin de durumu böyle. Yıllardır kayıtsız şartsız dışa bağlamanın, adını yatırım koydukları, dıştan gelen borçla ekonomi döndürmenin sakıncalar doğuracağını anlattık.
Dünyadaki bu eğilime kapılmamak gerektiğini, bir para geliyorsa da bunu teknolojik yatırımlara, Ar-Ge’ye, üretime yönlendirmenin doğru olduğunu, tüketimle bir ekonominin sürdürülebilir bir büyüme yakalayamayacağı gibi, ciddi sıkıntılarla da karşı karşıya kalacağını söyledik.
İş bilmezden felaket tellalına kadar bir dizi sıfat da üzerimize kaldı. Şimdi geldiğimiz noktada Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, ülkede tasarrufların yetersiz olduğundan, bunun sakıncalarından bahsediyor. Yıllarca ‘kaynağını sorgulamadan, üretmeden tüket, sayende ekonomi büyüyecek’ diye bağıran ben değildim ki…
Şimdi Mehmet Şimşek çıkmış 80 yılın en karmaşık kriziyle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor. Ama biz iyiyiz. Düz mantıkla bile baksanız, bu kadar ‘bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ zihniyetiyle uygulanan bir politikada, yüksek bağımlılık ortaya çıkaran yapıda biz nasıl iyi oluyoruz? Siz de mi bize 24 saattir ulaşmaya çalışıyorsunuz Sayın Şimşek?
Bu yetmedi ardından İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali konuştu. Bankacılık sektörünün izlediği kredi politikalarıyla, ülkedeki kaynak tahsisinden sorumlu olduğundan bahsetti. “doğru yerde kullanılmayan bir kredi, ekonomide kaynak tesisini bozmak anlamına gelir’ dedi.
O zaman Sayın Bali’nin nezdinde tüm bankacılık sektörüne soralım. Niçin 13 yıldır iktidarın tüketimle büyüme stratejisine karşı çıkmadınız? Çünkü bir firmanın projesine 100 TL vermektense, 10 tane tüketiciye 10 TL verip, riski dağıtmak ve faiziyle de yüksek para kazanmak daha cazip geldi.
Bugünkü noktada da insanlar işlerini kaybediyorlar ve dağıttınız risk, bankacılık sektörüne daha pahalıya mal oluyor. Zira gerçek dışı enflasyon ve gelir kurgusu üzerinden, geçinmek için krediye muhtaç bırakılan insanlar, artık borçlarını döndüremez ve gelirlerini de kaybedip işin içinden çıkamaz noktaya geldi.
Peki bu iki fotoğrafa rağmen, Türkiye ekonomisinde nasıl halen işler yolunda? Yolunda olmadığını Başbakan Yardımcısı Şimşek de, bankacılık sektörü de biliyor. Ama bize görmezi oynuyorlar. Tıpkı fıkradaki gibi:
Göz doktoru: ‘Şu tablodaki harfleri okur musunuz?’
Hasta: ‘Siz bana okur musunuz? Benim gözlerim bozuk da…’