Türkiye’de artık belediye başkanı seçimleri olmalı mı, ciddi anlamda tartışılmalı. Zira yerel yönetimlerin namusu sayılan imar yetkisi tamamen elinden alınıyor. İlk müdahale, 2009 yerel seçimleri öncesinde TOKİ’ye özel yasal düzenleme yapılması ile ortaya çıktı.
TOKİ’nin talebi halinde istediği yerde, istediği değişikliği yapma hakkının tanındığı ve itiraz halinde, kararında ısrar eden TOKİ’ye karşılık yerel yönetimin talebi kabul etmesi zorunluluğunu getiren uygulamayla kırılma yaşandı.
Fakat her şeye rağmen anayasal bazı haklar, diğer kanunlarda yer alan maddeler istenen uygulamanın sağlıklı bir biçimde hayata geçirilmesini engelliyordu. 2B meselesinin meslek odalarının hukuka başvurması sonucunda iktidar lehine çözülememesi de buna örnek gösterilebilir.
Ne var ki yine seçimlere gidilirken, eni bir açılım yapıldı. Hükümete Kanun Hükmünde Kararname ile iş yapma yetkisinin verilmesinin ardından, resim netleşmeye başladı. Önce bakanlıkların yapısı değişti.
Karşımıza Çevre ve Şehircilik Bakanlığı çıktı. Ardından TMMOB’nin yasal haklarını da kadük hale getirecek, bir genel müdürlüğün çalışmasına girişildi. Tüm yetkileri bakanlık bünyesinde toplayan düzenleme ise 17 Ağustos’ta yani depremin yıldönümünde Kanun Hükmünde Kararname ile hayata geçirildi.
Bakanlığın yetkilerini genişleten bu düzenleme ile imar, ruhsatlandırma, denetim, kamulaştırma, kentsel dönüşüm, tabiat varlıklarına ilişkin tüm tasarruf bakanlığa bırakıldı. Yani işin özü, artık size mülkünüzden bile ‘çık’ denilebilir.
Ne tesadüftür ki aynı süreçte 2B ile ilgili çalışmalar hızlandırıldı. Burada iktidarın karşısına hep anayasa çıktı. Paralel süreçte anayasa çalışmalarının başlamış olması da ilginç değil mi? Artık meslek odalarının itirazlarının dahi önüne geçilecek bir sistem kuruluyor. Yani dikensiz gül bahçesi oluşturuluyor.
Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği’nin konuyla ilgili bir açıklaması oldu ve vatandaş uyarıldı. ‘Artık kimse elindeki tapuya güvenmesin’ denilen beyanatta ‘Tapu, ister kamu kurum ve kuruluşunun, ister özel kişinin, isterse devletin hüküm ve tasarrufu altında olsun bu tapu ve araziler üzerinde istediği tasarrufu yapma yetkisi yalnızca ve yalnızca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndadır’ denildi.
Benzer çekinceleri daha önce Harita ve kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 2. Başkanı Mehmet Hışır da, Ulusal Kanal’daki programıma konuk olduğunda dile getirmiş ev esasen ‘dikensiz gül bahçesi yaratılmak isteniyor’ ifadesi de kendisine ait. Ama durum bu…
Peki bir an için kentsel dönüşümün gerçek niyet olduğunu düşünelim. Hali hazırda bunun uygulandığı alanlarda neler oluyor? Bunun yanıtını da Fener Balat Ayvansaray Derneği, intiharların başlamasını müteakip yaptığı basın açıklamasında veriyor. Ne diyor?
“Sadece Tokludede Mahallesinde değil bütün İstanbul’da halklar, mahalleler açısından bir işkence ve, zulüm sürecine dönüşen acımasız zorunlu tahliyelere, insanların gönülsüz, göz yaşlarıyla evlerinden, mahallelerinden koparılmasına karşı artık bizlerin de bir tavır alması gerekiyor…
İnsanları canlarından bezdiren, intihar noktasına getiren belediyelerin bu zorba, tehdit ve taciz içerin uygulamaların durdurulması için artık bir şeyler yapmanın zamanı geldi de geçti bile… Birçok insan savruldu gitti bir yerlere; Sulukule halkı gibi bir süre sonra da ne oldukları nasıl yaşadıkları unutuldu… Onlar hala bu sürecin sancısı ve acısını bir yerlerde sessizce çekmeye devam ediyorlar…”
Şimdi mesele iktidar nezdinde ve bakanlık yetkilileriyle daha etkin hale gelecek. Vatandaşın dramı ise yine görülmeyecek. Peki vatandaş için bu uygulamada belediye, TOKİ veya bakanlığın olması bir şeyi değiştiriyor mu? Bunun cevabını ise Neyzen Tevfik veriyor: “Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti. Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti.”