Bazen bu ülkenin havanda su dövmesine bayılıyorum. Aslında hiçbir konuda parmağımızı kıpırdatmıyoruz ama çok güzel ‘yapıyormuş gibi’ gözükebiliyoruz. İçinde bulunduğumuz günler, yani 1 – 7 Mart tarihleri Deprem Haftası…
Her özel günde olduğu gibi bu konuyla ilgili çeşitli etkinlikler düzenliyor; büyük laflar ediyor; olası tehlikelere dikkat çekiyor; sonra da bir sonraki yıla kadar ülke kulağının üzerine yatıyor. Hazır bu haftayı idrak ediyorken soralım.
Birinci derece deprem kuşağında olan ve depremi 17 Ağustos 1999 senesinde keşfeden Türkiye, aradan geçen 17 yıl boyunca ne yaptı? Ceset torbalarının hesabını yapmak, olası afette toplanma noktalarını bina dikip ranta açmak ve ‘depreme hazır olmalıyız’ hamaseti üzerinden geyik yapmak dışında…
Adına kentsel dönüşüm denilen, ama gerçekten neyin dönüştüğü belli olmayan, imarı, bilimi zorlayan, çok sıkışırsa Üsküdar’da olduğu gibi fay hattının yerini kağıt üzerinde değiştirip, rant alanı açan uygulamalar, meseleye ne kadar ciddiyetle yaklaştığımızı gösteriyor.
Bir de tabi bunlarla birlikte artık kimsenin dile getirmediği deprem fonu var. 1999 yılında yaşanan afetten sonra bir kereye mahsus alınması için çıkarılan, 2003 yılında da para tatlı gelince kalıcı hale getirilen bu kaynağın şu anda hangi boyutlara ulaştığını bilemiyoruz. 2014 yılında iken 60 milyar TL’lik tahsilât yapıldığı kamuoyuna yansımıştı.
Elbette bu bir tahsilât ve kâğıt üzerinde… Çünkü şimdinin Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı, dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2011’de bir soru üzerine paraların nereye gittiğini açıklamıştı. Yaklaşık o güne kadar toplanan para 48 milyar TL idi. Peki ne olmuştu?
Sağlık, eğitim, duble yollar… Sağlık üzerinden özel hastanelere aktarılan paralar, eğitim üzerinden sistemin mahvedilmesinin finanse edilmesi, duble yollarla da paranın gömülmesi sağlandıktan sonra, geriye yanıtlanmamış tek bir soru kalıyordu: Deprem için ne yapıldı?
2014 itibariyle açıklanan rakamı baz aldığınızda sonradan toplanan 12 milyar TL ne oldu bilmiyoruz ama, 48 milyar TL ile hiçbir şey yapılmadığı açık. Oysa bu fon amacı dışında kullanılmayacaktı ve Türkiye’nin riskli bölgelerinde depreme hazırlık, riski azaltmak ve yeniden yapılanmak için harcanacaktı.
Gelinen noktada uzmanların hemen hepsi, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi sonuçları itibariyle büyük sıkıntılara neden olacak, olası bir İstanbul Depremi’ne halen hazırlanmadığını belirtiyorlar. Hoş bunun için uzmanlara bile gerek yok. Gözle görülür bir biçimde hazırlıksız olduğumuzu, iliklerimize kadar yaşıyoruz.
Sadece bir günlük elektrik kesintisinde bile ne yapacağını şaşıran Türkiye, böylesine büyük bir afette ne yaşayacak? İşte bu sualin yanıtı yok. İlgisiz yetkililer şu an, o dönem herkesin gönlünde taht kuran AKUT’u bertaraf edip, AFAD’ı öne çıkarmanın derdine düşmüşler. Facia anında bile neler yapılacağına dair ayrımcılık yapan bir zihniyet ile karşı karşıyayız.
Deprem Haftası’nda depremi konuşurken, neden bu halde olduğumuzu en iyi gösteren örnek budur. Hazırlık yok; plan yok; hamaset çok. Umarım bir gün pişman olmayız. Zira böyle bir felaket can kayıpları kadar, çöken bir ekonomi ve büyüyen asayiş sorunlarını da beraberinde getirir. Risk yönetmeyi unutup, kriz yönetmeye kalkanların ise, iş olup bittikten sonra söyleyecekleri tek bir kelime var; ben bugünden paylaşayım. Fıtrat…