Tarihten bize miras kalan köçekleme diye bir oyun türü vardır. Rivayet odur ki, 16. ve 19. yüzyıl arasında hayat bulmuş bu dans türü, daha çok bir saray eğlencesi olarak gözükmüş ve folklorik anlamda, sembolik olarak günümüze kadar ulaşmıştır.
Erkeklerin etek giyerek oynadığı bu dans türü, iliklerimize kadar sirayet etmiş olmalı ki, bugün reel sektörün kanayan yarası olan karşılıksız çekler meselesinde de köÇEKleme yapılıyor.
Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, Çek Yasası ile ilgili bir değişiklik için hazırlık yaptıklarını açıkladı. Bakan’ın tespitine göre kimse çeklerini ödemediği için, piyasada da almak istenmiyormuş.
Yeni düzenlemeyle herkesin çek karnesi sahibi olması engellenecekmiş; çekin tekrar itibar kazanması sağlanacakmış; hapis cezası öngörülmüyormuş ama yaptırımlar ağırlaştırılabilirmiş. Miş, miş, miş…
Fakat şu ifade ilginç: “karşılıksız çeklerden ziyade; kimse ödemiyor; karşılığında bir yaptırım yok.” Şimdi burada ‘durun’ derim. Öncelikle elbette piyasada kötü niyetli olan, bilhassa çekini ödemeyen, hatta bu yolla işi dolandırıcılığa döken insanlar var.
Bunu gidermenin yolu piyasadan ya da yasal düzenlemeden değil, bankacılığın kontrol altına alınmasından ve nakit ödeme aracı olduğundan o miktar parayı bankada bloke edip, bankanın da çekin tamamından sorumlu olmasından geçiyor.
Böylesi bir sistemde de mutlaka çek yapraklarının üzerinde miktar yazması zorunludur. Fakat bütün meseleyi yasal düzenlemelere dayandırır ve kötü niyetli kişiler nedeniyle sıkıntının büyüdüğünü söylemeye kalkarsanız, bu köçekleme olur.
Çünkü şu an reel piyasalarda çok ciddi bir iş hacmi, ödeme problemi, alacak tahsil sorunu ve bu nedenle de ödemelerin yapılamaması gibi bir fotoğraf önümüzde duruyor. Gerçek bir reel sektör mensubu, ödemesini aksatmak istemez.
Zira bunun müşterisinden bankaya kadar, iş yaptığı kişiler nezdinde kredibilite sıkıntısı doğuracağını bilir. Fakat çekler kötü niyetli kişileri bir kenara koyarsanız, alacağın tahsiliyle ilgili yaşanan sorunlardan dolayı ödenemiyor.
Lakin bu meseleyi sanki adi bir vaka imiş gibi yorumlar, reel sektörün yaşadığını sıkıntılara gözlerinizi kapatır ve bankaların sorumsuzluğunu yok sayarsanız; çıkaracağınız yasa, sadece kâğıt üzerinde kalmaya mahkûmdur.
Ama samimiyetle ders çalışmaya niyetliyseniz; bankaları mercek altına alın; zira gerçekten sorumsuzlar… Çek yaprağına bin 400 TL güvence vermek, sorumluluk almak değildir.
20 ay vade ortalama ile iş yapılan piyasayı sorgulayın. Çünkü asıl problem 2 sene sonra da kapımızda olacak. Bir de sorunla yüzleşin, topu taca atmayın. Neden derseniz; bir soru ile bitirelim.
Piyasada işlemde olan çek ve senetlerine üzerine yazılı rakamın ne olduğunu biliyor musunuz? Para basmadığınızı zannediyorsunuz; ama bütün güvencesi bin 400 TL olan çek yaprağının üzerine milyar TL bile yazmak mümkün. Yani sorun tahmin ettiğinizin de ötesinde bir boyutta.
En önemli kırılma noktası da yineliyorum bankalardır. Daha önce yazmıştım ama anlaşılması için İstanbul Beyazıt’ta bir esnafın bana verdiği örneği tekrar paylaşayım. Esnafımız diyor ki: Kapıdan içeri bir müşteri girse ve örneğin 30 bin TL’lik sipariş verse ve düz beyaz kâğıda imza atsa, mal satan olur mu?
Elbette olmaz. Esnaf, o malı çek karşılığında veriyorsa, üzerindeki banka logosuna güvenerek satış yapıyor. Öyleyse gelen kişi aslında benim değil, bankanın müşterisi. O zaman onun riskini neden ben üstleniyorum? Sizce de doğru değil mi?
Ya gerçekten bu soruların yanıtını bulup; gerçekle yüzleşip, kıvırmadan gerekeni yapın ya da hep birlikte köÇEKleme yapmaya devam edelim.