Türkiye’deki ekonomik tablo, hızla beklenen noktaya doğru ilerliyor. Üstelik dünyadaki gelişmelerin peşine takılarak… Özellikle küresel piyasadaki yavaşlamanın, ekonomileri içinden çıkılmaz bir paradoksa ittiği süreçteyiz.
Eskisi kadar tüketim olmayacak, ama bu aynı zamanda üretim de yapılamayacağı anlamına geliyor. Türkçesi para kazanamamak ve işsizliğin artması… Her ne hikmetse dünya bu konuda kendine yeni pazarlar ve kaynaklar yaratacak atılımları, hukuk, insanlık ve adalet gibi kavramları çiğneyerek ele geçirmeye çalışıyor.
Libya başta olmak üzere, Kuzey Afrika’da yaşanan budur. Keza Suriye üzerinden Ortadoğu’ya ihale edilmek istenen faturanın da bundan farkı yoktur. Daha önce Irak ile bölgeye yönlendirilen faturanın, 1 Mart 2003 Tezkeresi ile geri tepmesi ve maliyetinin batı ekonomilerinin üzerine yıkılması neticesinde bu aşamalara geldik.
Yani batı ekonomisi kendi çaldığı paranın bedelini başkaları ödesin istiyor. Gelinen noktada maliyet o denli telefi edilemez ve ekonomiler çevrilemez hale geldi ki, Libya ile ilgili apar topar ‘düştü’ haberlerinin pompalanması, Suriye konusunda zamanın kısaldığına yönelik açıklamaların yapılması hep bu sebeple…
Hiç kimse ‘insanlık’ maskesi altına sığınmasın. Çünkü ne Afrika’da, ne Ortadoğu’da ne de Gazze’de yaşananların bu kavramla alakası yok. Cereyan eden gelişmeler olsa olsa ‘insanlık suçu veya barbarlık’ olabilir. 1,5 milyon sivil Iraklı’nın hesabını veremeyen kanlı ellerin ve tetikçilerinin, ağızlarına ‘insanlık’ sözünü alma hakkı yoktur.
Bugün atalarımızı barbarlıkla suçlayan, ama kölelik sisteminden sömürgeciliğe kadar mevcut gelişmelerini başkalarının sırtına basarak sağlamış olanların geldiği nokta 19. Yüzyıl ‘ganimet ekonomisi’ sürecidir.
Zengin kaynakların, fakir bekçileri haline getirilen ülkeleri, o insanların özgürlüğe susamışlıklarını da kullanarak dolaylı ya da direkt işgal eden bir zihniyetten bahsediyoruz. Artık daha da akıllılar…
Bizzat kendileri gitmiyorlar… Bu uğurda diz çöktürdükleri ülkeleri kullanıp, ganimeti kendi alan, ona da ‘ulufe’ dağıtan bir sistem kurdular. Daha önce ekonomik ve siyasal olarak bağladıkları memleketlere yönetimleri aracılığıyla diz çöktürüyorlar.
Benim insanım da o kadar büyük bir iyi niyet ve aymazlık içerisinde ki, Somali’nin tüm sorunlarının 500 milyon dolara ilk etapta dindirilebileceği gerçeği ortada dururken, dünyayı 620 trilyon dolar dolandıranları sorgulayamıyor. Geçtim dünyayı, kendi ülkesinde toplanan yardım parasını ihtiyaç sahiplerine götürmek için, sunulan yardım rakamının yüzde 50’si oranında fazla harcama yapılmasını garipsemiyor. Önümüzdeki süreç, bugünden daha sıkıntılı… Hem ekonomik, hem de siyasal olarak.
Benim içimi acıtan ise, teşbihte hata olmazmış, av mevsiminde avcı ve av arasında, bir ülkenin av köpeği seviyesine düşürülmüş olmasıdır. Bence dünyayı 600 sene yönetmiş, üzerine ‘barış’ diyerek genç bir cumhuriyet inşa etmiş ülkenin insanları bunu hak etmiyor. Sizce?