Çetin Ünsalan – Andersen masalcılığından utanır  

G20 Liderler buluşması büyük bir şatafatın ardından noktalandı. İşin televole kültürünü bir kenara bırakırsak sonuç bildirgesinden anlaşılanı tek bir kelimeyle özetleyebiliriz: Çaresizlik…

 

2008’den beri ve 10 toplantıdır aynı şeyi söylüyorlar: Hep birlikte hareket edelim, bu krizden çıkalım. Son yıllarda buna bir de yapısal reform söylemi eklendi. Şimdiki sonuç bildirisinde ise ‘yok artık’ dedirtecek her türlü riyakârlık metne yansımış. İşin terörle mücadele ile ilgili vurgularını ise açıklamadan birkaç saat geçmeden Putin bombaladı: “G20’de IŞİD’i destekleyenler var.” Bence nokta…

 

Gelelim işin ekonomik tarafına… Birkaç cümlenin hemen tercümesini yapalım:

 

Büyümenin  güçlü ve kapsayıcı olması konusunda son derece kararlıyız ve daha fazla, daha kaliteli istihdam oluşturacağız.” Dünya ekonomisinde ciddi bir daralmanın olacağı, petrol fiyatları aşağı düşerken, bunun aksinin zaten gösterge bile olmasının mümkün olmadığı biliniyor. Daralan bir dünya pazarında ise bırakın istihdam yaratmayı, en büyük problemin işsizlik olacağı bütün uluslararası raporlara yansımış vaziyette.

 

“Kalkınma konusundaki diyalog ve angajmanımızın güçlendirilmesi için G20 ve Düşük Gelirli Gelişmekte Olan Ülkeler Çerçevesi’ni onaylıyoruz. Çalışmalarımızın 2030 gündemi ile uyumlaştırılması için 2016 yılında bir Eylem Planı hazırlayacağız.” Kimsenin uzlaşı içerisinde olmadığı, kutuplaşan dünya ekonomisinde çıkarların çatıştığı bir süreçte böyle bir eylem planının hayata geçmesi olanaksız. Attığınız imza da hatıra kalır.

 

“Finansal sistemde ortaya çıkan, önemli bir kısmı bankacılık dışı sektörlerden kaynaklanabilecek, risk ve kırılganlıkları izlemeye ve gerektiğinde bunlara yönelik tedbirler almaya devam edeceğiz.” Büyük palavra… Sistemik risklerin belki kurbanı reel sektör ve borçlu bireyler ama, asıl kırılganlık bilhassa bizim gibi gelişmekte olan ülkeler adına bankacılıkta… Buna ABD’deki varlık balonu, AB’deki dev bankaların istihdam azaltmasını da eklerseniz, darbenin büyüğünün buradan geleceği açık. Dünya bankacılık sistemi balonlaşma nedeniyle hasta. Bu cümle ancak hedef saptırma amacı taşıyor.

 

“Büyük ve oynak sermaye hareketliliğinden kaynaklanan risklerin olduğu bir ortamda, yeterli bir küresel finansal güvenlik ağının sağlanmasını da içeren uygun çerçevelerle finansal istikrarı sağlayacağız ve finansal küreselleşmenin nimetlerinden istifade edeceğiz. Döviz kuruna ilişkin önceden vermiş olduğumuz taahhütleri yineliyoruz ve her türlü korumacılığa karşı duracağız.”

 

2003-2010 arasının hayalini kuran bir ifade… Oysa o günlere geri dönülmeyeceğini herkes biliyor. ABD’nin parasal genişlemeyi sonlandırıp, faiz arttırma aşamasına gelmesi, AB’nin Almanya başta olmak üzere Draghi’nin kontrolünden çıkmış olması, kimseye finansal bir nimet sunulmayacağını açıkça gösteriyor.

 

Korumacılığa gelince… Önümüzdeki süreçte sadece ABD  – AB arasındaki (Transatlantik) serbest ticaret anlaşması da, Pasifik ülkeleri arasındaki (Transpasifik) ortaklık da, Çin’in parasını devalüe ederek hamle yapması da, Rusya’nın petrol fiyatlarından sonra içte üretime dönmesi de korumacılığın iliklere kadar hissedileceğini gösteriyor.  Bizim açımızdan kritik olan ise, Türkiye’nin bunların tümünün dışında kalmış olması ve bölgede komşularıyla da sıkıntı yaşaması…

 

Bildiride yer almayıp, sonuç bildirisini açıklarken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ortaya attığı bir ifade var ki konuşulmaya değer. “Bu kapsamda gelişmiş ülke merkez bankalarının ekonomiye olan desteklerinin devam etmesinin önemi üzerinde değerlendirme yaptık. Aynı şekilde kamu maliyesi politikalarının uzun vadeli istikrarı zedelemeyecek şekilde büyüme ve istihdamı destekleyici olmasına gayret edilmesi gerektiğini not ettik.”

 

ABD’nin kendi riskleri açısından bu eğilimi dikkate alacağını sanmıyorum. Ama bu ifade, önümüzdeki süreçte Cumhurbaşkanı’nın bizim Merkez Bankası üzerinde baskısının artacağının göstergesi.

 

Netice itibariyle G20 bir liderler buluşmasıydı. Toplantıların gündeminde yer alan ekonomik konularda uzlaşmak olanaksızdı. Çünkü çok ciddi bir çıkar çatışması yaşanan bir süreçteyiz. Bu yüzden bildiride yer alan temennilerin tamamı, ünlü masal yazarı Hans Christian Andersen’i bile masalcılığından utandıracak kadar gerçek dışıydı.

 

Terör boyutu ciddi tartışmalı, kimse kimsenin samimiyetine inanmıyor. BRICS ülkelerinin gayri resmi krizde ortak hareket edeceklerine dair açıklamaları, Putin’in Erdoğan’a aynı çatı altında görüşmektense 25 Aralık tarihini göstermesi, aynı gün Rus Enerji Bakanı’nın aralıkta da mavi akım anlaşmasının zor olduğunu belirtmesi daha dikkat çekiciydi.

 

Bu G20’dan aslında geriye kalan birkaç kare her şeyin de özeti gibiydi. , Putin’in BRICS liderleriyle fotoğraf vermesi anlamlıydı. Bir de aile fotoğrafı çekildikten sonraki sohbet ortamı… Tüm liderler yanına bir mevkidaşını alıp yürüdü. Mesela Obama, Merkel ile konuşmayı tercih etti.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan da Suudi Arabistan Kralı Salman Bin Abdulaziz Al Suud ile sohbet ederek yürüdü. Bu da kimin neyin peşinde olduğunu bir anlamda özetliyordu.

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir