G20 üyesi olma niteliği, ülkelerin milli gelir büyüklüklerine göre temsil edildiği gibi görünse de, coğrafi temsil ve küresel ekonomide belirgin bir ağırlığı olması faktörü de var.
2008-2009 küresel krizi sonrasında her yıl liderler düzeyinde toplanarak küresel vitrine çıkan G20 toplantıları bu yıl Türkiye’nin ev sahipliğinde yapılıyor. Her ev sahibi ülke G20 gündemine kendi öncelikli başlıklarını belirliyor; Türkiye ‘kapsayıcılık’, ‘uygulama’, ‘yatırım’ başlıklarını belirledi. Gerçekten de, küre bir tarafa Türkiye’nin ihtiyacı olan başlıklar bunlar. ‘Terzi söküğünü dikemez’ sözünü tesciller gibi, kutuplaştırıcı ayrıştırıcı, ötekileştirici iç politika gerçeğinin ışığında; kapsayıcı bir politika çerçevesine, reformların uygulanmasına ve sonucunda da ülkemize gelecek yatırımlar hayaline ve refah artışına çok ihtiyacımız var.
G20 platformu aslında küresel finansal sistemin hızlı biçimde köklenmesinin bir ürünü. Gelişmiş ülkeler 1999’a kadar, G7 ülkeleri boyutunda bir araya gelip gelişmeleri değerlendirip, kararlar alırken; 1999’da platformu büyütme kararı aldılar. Buna iten neden, gelişen ülkelerin de artık küresel finans ve ekonomide belli bir yer tutmaya başlamaları, yarattıkları dalgaların etkili olmaya başlamasıydı. 1994 Meksika ve Türkiye krizleri, 1997 Güney Asya krizi ve 1998 Rusya krizi gelişmiş ülkeleri de salladı. Bu krizler G20’ye geçişin kilometre taşları oldu.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ. (Radikal Gazetesi)