Türkiye’de yılan hikâyesine dönen yapısal reformlar tekrar gündeme geldi. Yalnız bunu konuşurken çok önemli bir farkın altını çizmek gerekiyor. Neyin reformu?
IMF ve G20 tarafından ısrarla üzerinde durulan ve onlar risklerini azaltırken, diğerleri oyalansın diye icat edilen mi; yoksa gerçekten reel sektöre yönelik ekonominin açmazlarımızın halledildiği yaklaşım mı?
Eğer bugün üreticinin içinde bulunduğu maliyetleri, dünyadaki rakiplerle eşitler seviyeye getirmeyi tartışmıyorsak; istihdam politikalarını insani gelişmişlik seviyesi üzerinden konuşmuyorsak; gerçek anlamda ekonomimizin fotoğrafını çekmekten kaçınıyorsak; teşvikleri ‘kafana göre takıl’ kriterinden çıkarıp, amaç ve bilimsel esaslı verilere oturtmuyorsak tehlike büyük.
Reform diye reklamını yaptığınız eylemin, kısa süre içinde terse dönüp, daha büyük sorunları kapınıza bıraktığına şahit olursunuz. Bunun en güzel örneği sosyal güvenlik sistemindeki ve hukuktaki reformlar. Her ikisi de ülkeye devrim olarak sunuldu; ama bugün içinden çıkılmaz bir sorun yumağı haline dönüştü.
Mehmet Şimşek’in Financial Times’a yaptığı değerlendirmeden işin aslı ortaya çıkmaya başladı. Zaten bugüne kadar ‘reform’ diye sorulduğunda iktidarın ağzının içinden konuştuğu meselenin, bu kadar açıkça yabancı bir basın organında ortaya konulmuş olması, ‘reform kimin için’ sorusuna bir fikir oluşturuyor.
Ekonomiyi canlandırmak ve yapısal sorunları gidermek amacıyla olduğu söylenen hedeflere Şimşek’in ifadeleriyle şöyle bir göz atalım. Reformlar nereden başlıyor? Devletin gelirlerini arttırmak için vergi toplamanın daha da iyileştirilmesi… Bunun faturası bize çıkar? Dolaylı vergilere yakında zamlar kapıda demektir.
Kurumsal gelirlere bakarsanız, yine kayıt altına olanların boğazına yapışılacağı açık. Çünkü kaynağı belirsiz 11 milyar dolar para kullanan bir Maliye, dönüp de mükellefini döver de; kayıt dışı çalışanın üzerine gitmez.
Diğer başlıklar; rekabetçilik… Reel sektörün kısa vadede rekabetçi kılınması için ne yapacaksınız? Mesela vergi ve sigorta primlerinde, enerji maliyetlerinde indirim istiyorlar. Yapabilecek misiniz?
Herhangi bir devlet desteği olmadan uygulanacak bin 300 TL asgari ücret de bu gelirlerin ve rekabetçi kılmanın içinde mi? Garip… Bir diğer başlık olan istihdam bunun neresinde? Çünkü biraz daha gelir elde etmek için, katkısız yapılacak bu hamle, ciddi bir işsizlik ortaya çıkarır.
Peki ya kişisel tasarruflar başlığı nedir? Geçinemeyen ve eğer şanslı ise bir işi olup da, sahte enflasyon rakamıyla yine şanslıysa zam alan, ama Pazar enflasyonun altında ezilip, borç batağına düşen insanlara nasıl tasarruf yaptıracaksınız? Onun yanıtı da formal emeklilik planlarında gizli.
Hızla bir saadet zinciri haline dönüşen ve akıbeti belli olmayan bireysel emeklilik sistemi öne çıkarılacak. İnsanları muhtemelen emeklilik ve sağlık hizmetlerini kamudan çıkarıp, özel sektöre yönlendirmeye çalışılacak gibi gözüküyor. Çünkü verilen röportajda dip not şu: sistemi daha çok vatandaş tabanına yaymak. Yarın öbür gün SGK’yı da özelleştirmeye kalkarlarsa şaşırmayın.
Peki üretim, pazarlama, satış, katma değer yaratmak için destekler ne olacak? Onları daha çok beklersiniz. Çünkü basının karşısına çıkıp, reform yapacağını anlatan bu zihniyetin bakış açısı değişmemiş. Halen gelmeyecek bir paranın peşindeler. Nereden mi anlıyoruz? Şimşek’in açıklamalarından…
“Şimşek ayrıca, Türkiye içinde sermaye piyasalarının derinleştirilmesi için reformları ve Türk şirketlerini lokal olarak borçlanmaya yöneltecek ve büyümeyi fonlamak için kredi almak yerine hisse senedi satışını destekleyecek vergi kanunlarındaki değişiklikleri de tanımladı. Dışarıdan borçlanan Türk şirketlerinin borç geri ödemede maliyetleri, Türk Lirası’nın siyasi belirsizlikten dolayı, son iki yılda tüm küresel paralara karşı değer kaybetmesinden dolayı arttı.”
Bırakın üretimi, reel sektörü desteklemeyi ellerindekini de almaya niyetli gözüküyorlar. Muhtemelen küçük ve orta boy işletmeleri sermaye piyasasına açmanın yollarını arayıp, hortumlanmalarına ve yok olmalarına neden olacaklar. Zira bizdeki sermaye piyasası, reel sektörü fonlayan değil, onun üzerinden hortum yapan bir sistem.
Son söz: Tüm bu mesajlar neden önce yurtdışına röportajla verildi? Çünkü buradaki saklı detay şu: “Gelin bizde daha soyulacak adam var. Artık Meclis de elimizde; istediğiniz düzenlemeyi yaparız. Yeter ki para getirin.”
Bunun Türkçe tercümesi üç kelimede gizlidir: Satılık ekonomi var. Alıcı bulur mu? Finansal olarak çok riskliyiz bulmaz; özelleştirme üzerinden bakarsanız da; iki gün sonra leş olma ihtimali olan fiyatlara da kimse hayal edilen paraları vermez.
Vatandaş mı; reel sektör mü? Sözlere bakarsanız; onlar kimsenin umurunda değil. Alın size reform.